Yeni ekonomik sistem
Yeni bir proje olarak ortaya koyulan Türk Tipi Ekonomik sistem Çin'in kalkınma modelini örnek alarak hazırlanmış bir ekonomik sistemdi. Daha önceki yazılarımızda yazdığımız gibi Türkiye'nin sosyo-ekonomik ve sosyo-politik koşulları Çin'in koşulları ile örtüşmediğinden bu sistemden vazgeçildiğini düşünmek mümkündür. Ekonomik sistemin tercihinde amaç döviz kurunun son süreçte çok aşırı hızlı yükselme trendine girmesi ve bu nedenle fiyatlar genel düzeyinin aynı hızla yükselmesinden ötürü vatandaşın alım gücünün bu yükselme ile ters orantılı olarak azalmasını engellemek idi. Lakin Çin modeli ile dövizin TL ile aynı veya çok yakın düzeye gelmesi için 25-30 yıl gibi bir süreç gerektiğinden bu mümkün olamazdı. Ama bir yandan da döviz kurunun TL karşısındaki çok hızlı yükselişinin de önlenmesi gerekiyordu. Siyasi irade bu işe döviz kuru karşısında "TL korumalı sistem" gibi bir modelleme ile çözüm buldu ve döviz kurları bir gecede ortalama 5-6 TL gibi çok sert bir düşüş gösterdi. $ 18 TL'lerden 12 TL.'lere, € ise 20 TL.'lerden 14 TL.'lere kadar düştü. Döviz kurlarındaki bu düşüş ülkesini çok seven biri olarak bizi ziyadesiyle mutlu etti. Hatta istiyoruz ki $ 4-5 liralara, € 5-6 liralara kadar düşsün. Çünkü döviz kurunun düşmesi vatandaşın üzerine binen ekonomik yükün azalması açısından çok olumlu bir durumdur. Yalnız bir iktisatçı olarak artı veya eksi yönde böyle ani büyük kur değişikliklerinin ekonominin ileri süreçlerine farklı yansımalarının olabileceği ihtimalinin de düşünülmesi gerekir deriz. Peki, bu kur düşüşünü sağlayan karar ya da yöntem doğru mudur? Kısa vade için doğru bir hareket tarzıdır. Orta ve uzun vadedeki yansımalarını ise yaşayarak göreceğiz. Ancak asıl uzun vadede kur istikrarı ile Türk lirasının değerli kalmasının yolunun makro anlamda "katma değeri yüksek üretim ekonomisi" olduğunu kesinlikle belirtelim. Üretimin ise yatırımla olacağı, yatırımın ise ekonominin en önemli unsuru olan "güven" unsurunun oluşması ile gerçekleşeceği bilinen iktisat kuralıdır. O halde bu gün konuşulan ve dövizin kurunun hızla düşmesini sağlayan "TL korumalı sistem" nedir ve süreçteki muhtemel riskleri nedir bunu analiz edelim. Önce kabaca yapılan nedir buna bakalım.
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının 21 Aralık 2021 gün ve 31696 (mükerrer) sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2021/14 sayılı 'Türk Lirası Mevduat ve Katılıma Hesaplarına Dönüşümün Desteklenmesi Hakkında Tebliğ'ini okuduk. Bu meselede iki ayak var. Birisi bankalardaki döviz mevduatı diğeri de Türk lirası mevduat. Tebliğden anladığımız üzere mesele yastık altındaki döviz ve altının ekonomiye çekilmesini kapsamıyor. İşin kısaca özeti şu; Ahmet amcanın bankada 100 bin TL karşılığı olan dövizi mevduat hesabı var. Ayşe teyzenin de 100 bin TL. Türk lirası mevduat hesabı var. Döviz kurundaki yüksek ve hızlı artışlar iktisat bilimindeki meşhur Gresham kanunu gereği iyi paranın kötü parayı piyasadan kovması sonucu vatandaşları döviz alımına yöneltir. Dövize olan aşırı talep döviz kurunun da sürekli yükselmesine sebep olur. O nedenle siyasi irade vatandaştaki dövizin Türk lirasına dönüşmesini sağlamak amacı ile dövizin çekiciliğini yani getirisini ortadan kaldırmak ve bu getiriyi Türk lirasına eşitlemek için kamuoyunda konuşulan ve Merkez Bankası tebliğinde belirtilen yöntemi uygulamaya koydu. Siyasi irade şunu dedi; Ahmet amcanın 20 Aralıktan evvel bankada bulunan döviz mevduatına bir defaya mahsus kur düşüşünden kaynaklı zararını ödeyeceğim. Ama bu sadece bir defaya mahsus olacak ve bu zararı Merkez Bankası karından ödeyeceğim. Sonrasında dövizdeki kur farklarından dolayı zararın olursa bu senin meselen. Çünkü ben sana Ayşe teyzeye uygulayacağım sisteme dönme imkânını verdim ama sen kullanmadın, tercih etmedin. Öte yandan 20 Aralıktan sonra bankalarda açılmış ya da açılacak döviz mevduat hesapları bu uygulamanın dışında kalacaktır. Gelelim Ayşe teyzeye; Ayşe teyze parasını % 15 faiz ile Türk lirası mevduat hesabına yatırmıştı. Ancak dövizdeki artışların getirisi daha fazla olduğundan parasını dövize çevirme ihtimali de vardı. Siyasi irade dedi ki; Ayşe teyze sen paranı dövize çevirme. Türk Lirası olarak bankada tut. 3 aylık, 6 aylık, 12 aylık hangisini istersen bir vadeli mevduat hesabın olsun. Buradan %15 faizini almaya devam et. Ama bu arada vade sürelerinde döviz kurunda bir artış olursa ve sen beni dinleyerek paranı dövize tahvil etmediğin için bir zarara uğrarsan bu uğradığın zarar miktarını ben sana Hazineden ödeyeceğim. Örneğin kur farkı kazancı % 35 mi olacaktı, 35'den 15'i çıkarınca kalan 20 birimlik farkı ben sana ödeyeceğim. Bu da bir defalık değil çok defalık olacak. Ha döviz yükselmez ise senin banka faiz oranın ne ise sen onu alacaksın. Yani 100 bin liranı 115 bin lira olarak yılsonunda alacaksın. Ama döviz % 35 getiri sağlasa idi sen 15 bin lirayı bankadan 20 bin lirayı da Hazineden alarak 135 bin lira alacaktın yıl sonunda. Kabaca sistemin özü budur. Burada sözkonusu yönteme itirazlar da şu noktalardan kaynaklanmaktadır. Mevduat faizleri dolara endekslenince kredi faizleri ne olacaktır? Beklenen kredi genişlemesi ne ölçüde yaşanacak? Çünkü siyasi irade kredi kullanım hacminin arttırılarak bunun yatırıma dönmesi yönünde tercih belirtiyor. Beklenen kredi genişlemesinin yaşanamaması halinde ekonominin resesyon sürecine girme ihtimali de olabilir. Bankalar kredi fonlaması nedeniyle kredi faizlerini mevduat faizlerinin üstünde tutmak zorundadırlar, başka türlü para kazanamazlar. Merkez Bankası döviz kuru üzerinden tahvil çıkartarak bunu bankalar verebilir. Kredi faizi ile mevduat faizi arasındaki farkı da bu tahviller ile hazine karşılayabilir. Ya da bankalar TL. mevduat hesaplarındaki döviz farkını doğrudan hazineye bildirir, hazine doğrudan karşılar. Bu durum ise bankalarda parası olmayan diğer vatandaşlara ek bir yük getirir. Çünkü hazine bu parayı toplanan vergilerden ödemek durumundadır. Diğer bir soru ise döviz kurunun düşmesinin fiyatları artmış olan birincil ihtiyaç (gıda, giyim, barınma, ısınma) fiyatlarını düşürüp düşürmeyeceğidir.
Türkiye'de kur-faiz sonucunda oluşan bir enflasyon mevcuttur ve siyasi irade cari açık vermemek için mücadele etmektedir. Asıl önemli olan ise enflasyon oranıdır. Enflasyon yüksekken kurun yine yükselme ihtimali de sözkonusudur. Bu durumda döviz kurunun kontrolü güçleşir ve fark ödemeleri süreç içinde büyük borç rakamlarına yükselebilir. Uygulamaya konulan yönteme çok önemli bir tehditte bu metotla kuru düşürmede bir dış şokun çok tehlikeli sonuçlar doğurabileceğidir. Bütün bu riskler için daha baştan etkin tedbirler alınmalıdır. Tüm bunlara karşın; kur yükseldiğinde TL değer kaybedince fiyatlar genel düzeyinde enflasyonist bir baskı oluşmuştu. Bu baskının bir yolla kaldırılması gerekliydi. Zira devamı halinde %35leri görecek bir enflasyon muhtemeldi. Bunu önlemek için bir hamle yapıldı. Bahse konu enstrümanın devreye sokulması pozitif bir etkilemedir. Ekonomiye güvenin gelmesi ve ekonomik sürecin öngörürlüğünün artması açısından çok önemlidir. Ama gerçek sonucun "üretim ekonomisinin" her alanda hayata geçirilmesi ile alınacağı da mutlaktır.