Ünye, Fatsa bir oldu da...
Merhaba...
Sevgili okuyucularım, bugünden itibaren haftada üç gün birlikte olacağız. Yazı konuları arasında güncel olaylar, çarşı pazar, kültür sanat, tarihi olaylardan söz edeceğiz. Bugünkü ilk yazımda çok bilinen türkülere konu olmuş, Hekimoğlu''nda bahsetmek istiyorum...
Hekimoğlu asıl adıyla Hekimoğlu İbrahim, uzun yıllar Fatsa, Ordu, Gürcü Beyi''ne başkaldırarak Tokat, Niksar, Samsun dağlarında hüküm süren, halk arasında mertliği, yiğitliği ve yardımseverliğiyle şöhret yapan ve adına türkü yakılan bir Türk halk kahramanıdır.
İbrahim, Ordu''nun Fatsa İlçesi''nin Yassıtaş Köyü Korgan Yaylası''nda bir hekimin oğlu olarak 1800''lerin sonuna doğru doğdu. Küçük yaşta babasını kaybettiği için, annesiyle birlikte yoksul bir çocuk olarak büyüdü. Zamanla çevresinde dürüstlüğü, akıllılığı ve yiğitliğiyle tanınan, ilerde halk kahraman olup ''Hekimoğlu'' diye anılacak bu delikanlı, sarışın, uzun boylu yakışıklı ve yiğittir. Ancak Yörede astığı atık, kestiği kestik bir Gürcü Beyi Sefer Ağa vardı. Bu Sefer Ağa, Ayşa adında güzel ve narin bir Türk kızına vurgundur. Ne var ki, bu kız gönlünü Hekimoğlu''na kaptırmıştır. Bu, dostlukla, arkadaşlıkla başlayan bir sevgidir. Hekimoğlu''nun da kızda gönlü vardır. Gençler, kaçak-göçek görüşmektdir.
Gürcü Beyi Sefer Ağa, iki gencin ilişkisinin bu noktaya vardığını duyar duymaz beyninden vurulmuşa döner. Artık en büyük düşmanı Hekimoğlu''dur. Adeta ona savaş açar. Hekimoğlu''yla teke tek görüşüp, hesaplaşmayı önerir; saat ve yer belirler. Hekimoğlu, gözüpek, mert bir gençtir. Elindeki aynalı martiniyle, attığını vurmasıyla namı yürümüştür. Gürcü Beyi''nin "teke tek" teklifini hemen kabul eder. Aynalı mavzerini kuşanıp, tek başına buluşma yerine gider. Gitmeye gider, ama Bey sözünde durmamış adamlarıyla gelmiştir. Üstelik adamlarından biri, buluşma yerine varır varmaz, sabırsızlanıp Hekimoğlu''nu yaylım ateşine tutar. Ötekiler de hemen çevresini sararlar. Hekimoğlu''yla Bey''in adamları arasında yaman bir çatışma olur.
Hekimoğlu, çatışma sonunda çemberi yararak kurtulur. Olaydan hemen sonra, Bolu''da tek başına yaşayan anasının yanına gider. Anasına durumu anlatır ve artık şehir yerinde duramayacağını bildirir. Anasıyla helalleşip, yanına iki amcaoğlunu alarak dağa çıkar. Çıkış bu çıkıştır. "Ferman Gürcü Beyi''nin ise dağlar bizimdir" der, Bolu Beyi''ne başkaldıran Köroğlu gibi, dağa artık ölünceye kadar dağlardadır. Yeşil Karadeniz ormanlarındaki zenginden alıp fakire verme, zorba yönetime başkaldırma esnasında kendine katılanlarla güçlenen Hekimoğlu; Gürcü Beyi''nin korkulu rüyası olur.
Bu yüzden Sefer Ağa, kendisini sürekli zaptiyeye (jandarmaya) şikayet eder. Artık ensesinde zaptiyenin nefesini hissetmektedir. Attığı adım kesintisiz izlenmektedir. Bey, Hekimoğlu''nu ihbar etmeleri için çeşitli yörelerde adamlar tutar. Fakat halk onu koruduğu için, Hekimoğlu''nu bir türlü ele geçiremezler. Hatta bir defasında, Gürcü Beyi''nin adamlarından birinin ihbarı üzerine Hekimoğlu''nun kaldığı evi zaptiyeler basar. Bütün çevre kuşatılmıştır. Evin altında bir fırın vardır. Hekimoğlu, fırıncının da yardımıyla ekmek pişirilen yeri arkadan delip kaçmayı başarır.
Hekimoğlu, kaçmaya kaçıyor, ama "kara haber çabuk gelir" derler, Gürcü Beyi Sefer Ağa''nın; iki amcaoğlunu öldürttüğünü haber alır. Günlerden bir gün Hekimoğlu''nun iki yeğeni ''Çitlice'' köyüne dost bildikleri Muhtar''ın evine giderler. Ancak Çitlice Muhtarı, Hekimoğlu''nun yeğenlerini çoktan satmıştır. İki genç kurşun yağmuruna tutulur, orada can verirler.
Bunu duyunca acıdan çıldıran Hekimoğlu hemen köye iner Muhtar''ın evini sarar. Ancak bu bir tuzaktır. Sefer Ağa''nın adamları dahil tüm zaptiyeler pusudadır. Yaman bir çatışma başlar.
Hekimoğlu bu sefer de pusuyu yarmayı başarsa da ağır yaralanır. Artık takati kalmamıştır, kendisi kadar ünlenmiş ''aynalı martin''i elinden düşer. Bir ağacın dibinde son nefesini verirken boğularak öldürülür.
Hekimoğlu''nun cesedi zaptiyeler eşliğinde Fatsa''ya getirilir. İleride Amerika''ya yerleşecek bir Rum köylü başka fotoğrafçı olmadığından, cesedinin başındaki Kaymakam ve zaptiyelerin olduğu o ünlü resmi çeker. Daha sonra o resmi çeken Amerikalı Rum tarafından Fatsa Belediyesi''ne gönderilir.
Taraflar arasında çıkan o büyük bir çatışmayla ilgili halk arasında iki söylenti vardır: İlkinde; Hekimoğlu, çatışma sırasında çemberi yarar, ancak aldığı yaralar yüzünden fazla uzaklaşamadan can verir. İkincisinde ise; atına atlar, elini karın bölgesinden aldığı yaralara bastırarak sevdiceğinin bulunduğu Ordu''ya kadar gelir, ruhunu burada telim eder. Sonuçta Hekimoğlu İbrahim, kara toprakla buluşmuştur. Ancak yöre halkı, Hekimoğlu''nu asla unutmaz. O artık bir efsane olmuştur. Adına türküler düzülür, asırlarca dillerden düşmez. Bu türkülerden en bilineni ise şu şekildedir:
Hekimoğlu derler benim aslıma
Aynalı Martin yaptırdım da narinim kendi neslime
Konaklar yaptırdım mermer direkli Hekimoğlu''n sorar isen narinim aslan yürekli
Hekimoğlu derler bir yiğit uşak
Bir omuzdan bir omuza narinim yüz arma fişek
Bahçede armut dibinde kaymak yedin mi?
Hekimoğlu''n görünce de narinim budur dedin mi?
Konaklar yaptırdım döşetemedim
Ünye de Fatsa bir oldu da narinim baş edemedim
Ünye de Fatsa arası ordu da kuruldu Hekimoğlu dediğin de narinim orda vuruldu.
Erdi Cumhuriyet 100’üncü yaşına
Paşa’nın emir erine “asker kaçağı” kaydı
Masum yalanlar
Tuhaflıklar ülkesi
Atatürk'ü yetiştiren öğretmenler
Mutfağımızın demirbaşı
Kuşkonmaz camisi ve Türk mimarisinde kuş evleri
Türk müziği makamları ve insana sağlığı üzerine etkileri