Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Harun A. Altuntaş

Harun A. Altuntaş

Yazar

Mikrobu ilk keşfeden Mehmed Şemseddin

Sizlere 'Anaların doktoru' Ignaz Philipp Semmelweis'ten söz ederken, Batı tıbbı daha karanlıktayken, Akşemseddin'in tıp konusunda bir hayli ileride olduğunu, mikroplar konusunda eserlerinde söz ettiğini aktarmıştım. Bazı okurlarım, Akşemseddin'in tıp konusundaki bilgilerini merak ettiklerini, bu konuda gerekli açıklamalarımı yazmamı istediler. Ben de bugün Akşemseddin konusundaki bilgilerimi sizlere aktarmayı seçtim.

Asıl adıyla Mehmed Şemseddin, çok yönlü Türk alimi, tıp insanı ve Şemsiyeyi Bayramiyye adlı Türk tarikâtının kurucusudur. Akşemseddin ayrıca, çağ açıp çağ kapayan Fatih Sultan Mehmed Han'ın Molla Gürani ile birlikte hocalığını yapıp, onu yetiştiren bir isimdir.

Şeyh Hamza (Kurtboğan)'nın oğlu olarak, 1389 yılında o günkü Türk toprakları içinde bulunan Şam'da doğdu. Hamza (Kurtboğan), ailesiyle beraber geldiği Amasya'da küçük Şemsettin'i çok iyi yetiştirdi. Akşemseddin'in soyunun baba tarafından Ebu Bekir'e dayandığı söylenir. İlk tahsilini babasından alan Akşemseddin, 7 yaşında hafız olup, ailesiyle birlikte Çorum-Osmancık kazasının Sarpın Kavak köyüne yerleşir. Babasının vefatından sonra Amasya ve Osmancık medreselerinde eğitimini tamamlayan Akşemseddin, Osmancık Medresesi'ne müderris oldu. Akşemseddin ayrıca, tıbba ve eczacılığa merak sararak tıp ilmini öğrendi. Daha önce Abdülkâdir Geylani, İmamı Gazali ve Muhammed Celaleddini Rumi gibi örneklerinde görüldüğü gibi, ilim tahsili ile tatmin olmayan Akşemseddin, irfan tahsili için de müderrisliği ve medreseyi terk etti. Tasavvufa olan ilgisinden dolayı, Akşemseddin önce İran'ı dolaştı. Ancak oralarda kendisini aydınlatacak birini bulamadığı için yeniden Anadolu'ya döndü. Burada ise, Akşemseddin'e Ankara'da bulunan Hacı Bayram Veli'yi tavsiye ettiler.

Ona şunları söylüyorlardı: "Kazandığın şu zahiri ilmini mana ilmiyle, bilgini aşk ile, akıl vergisini kalp ve gönül vergisiyle tamamlaman gerek. Bu da yalnız olmaz. Sana bir mürşit lazım. Kalk Ankara'ya git. Orada Hacı Bayram Veli'ye müracaat et. O seni tamamlasın, bütünleşin. Sen bu dünyaya lazım bir insansın."

Ankara'ya giden Akşemseddin, Hacı Bayram Veli'nin öğrencilerinin nefislerini kırmak, fakirlere yardım etmek ve yoksullara ikramda bulunmak için de olsa yardım kabul etmesi, çarşı pazarda devran yaptırarak, yardım toplaması gibi hallerinden hoşlanmadığı için Ankara'dan ayrıldı ve başka bir mürşid aramak için Halep'e gitti.

Halep'te bir gece rüyasında boynuna bir zincir takılmış olduğunu, zincirin diğer ucu Hacı Bayram Veli'nin elinde ve kendisini Ankara'ya doğru çektiğini gördü. Bunun üzerine yeniden Ankara'ya döndü. Hacı Bayram Veli'nin yanında özel ilgi ve sıkı bir eğitime tabi tutuldu, kendisine gösterilen bu hassasiyeti en iyi şekilde değerlendirdi. Kısa süre de tasavvufun bütün yollarını ve inceliklerini öğrenen Aksemseddin, bu başarısından dolayı Hacı Bayram Veli'den icazet aldı.

Bunun sonrasında Hacı Bayram Veli'den aldığı izinle Ankara'dan ayrıldı, Beypazarına yerleşti. Beypazarında büyük bir şöhret bulan Akşemseddin, kısa bir süre sonra oradan da ayrılıp İskilip'e yerleşti. İskilip'ten de geçerek Bolu'nun Göynük ilçesine yerleşti. Burada mevcut eserlerini yazma fırsatı buldu.

Ancak Akşemseddin asıl ününe, Sultan II. Murat'ın emir ve isteğiyle II. Mehmed'in hocalığına tayin edilişiyle başladı. Akşemseddin, II. Mehmed'e danışmanlık yapıp İstanbul'un fethine katkıda bulundu. Akşemseddin'in çocukları, öğrencileri ve müritleriyle birlikte fetih ordusuna katılması büyük bir manevi güç katacaktı.

II. Mehmed, Akşemseddin'le İstanbul'a girişte şehir halkı tarafından karşılandı. Şehir halkı ak saçlı, ak sakallı Akşemseddin'i II. Mehmed sanıp ona çiçekler uzattılar. Akşemseddin ise "Padişah ben değilim" diyerek atının dizginlerini çekiyor, yanındaki genç Fatih Sultan Mehmed'i gösteriyordu. II. Mehmed ise "Hünkar benim ama, o benim hocamdır. Çiçekler o'na layıktır!" sözüyle tebessüm ediyordu. II. Mehmed İstanbul'un fethinin ardından Ayasofya'da hutbesini tamamlayp, minberden inerek Akşemseddin'i imâmete geçirdi. Böylece Akşemseddin'e, fethin ilk Cuma namazını kıldırmak nasip olacaktı. Ayrıca Akşemseddin, Fetih'ten sonra Ebu Eyyûb el-Ensari'nin kabrini tespit ettiği de söylenir.

Akşemseddin, fethin ganimetlerinden yararlanmak istemedi. Fatih Sultan Mehmed'in ısrarına rağmen İstanbul'da kalmak istemedi, Göynük'e çekildi ve 16 Şubat 1459 da 70 yaşında ruhunu teslim etti.

Akşemseddin, bilim ve tasavvufta olduğu gibi, tıp ve eczacılık alanında da büyük bir üne sahipti. Bununla alakalı İskoç oryantalist Elias John Gibb, Osmanlı Şiir Tarihi (History of Ottoman Poetry) adlı eserinde, Akşemseddin'in tıp alanındaki ilmini, Hacı Bayram Veli ile beraber olduğu yıllarda elde ettiğini kaydetmekte ve kendisinden âlim ve mübarek bir kimse diye söz etmektedir. Sadece beden hastalıkları değil, aynı zamanda ruh hastalıklarının da hekimi olan Akşemseddin, ruh hastalıklarını da tedâvi ederdi.

Akşemseddin, Antonie van Leeuwenhoek'in yaklaşık iki asır sonra deneyle keşfedebileceği mikrobu, Maddetü'l-Hayat adlı eserinde yıllar öncesinde şu şekilde dile getiriyordu: "Hastalıkların insanlarda teker teker ortaya çıktığını sanmak hatadır. Hastalık, insandan insana bulaşmak suretiyle geçer. Bu bulaşma, gözle görülmeyecek kadar küçük, fakat canlı tohumlar vasıtasıyla olur." Dünyanın korona belasıyla uğraştığı bugünlerde Akşemseddin'i bir kez daha rahmetle anıyoruz.

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları