M. Fuad Köprülü'den Ziya Gökalp'a cevap
Ziya Gökalp, 8 Ağustos 1922 tarihinde Prof. Dr. Fuad Köprülü''ye yazdığı mektupta Diyarbakır''daki Türk varlığından uzun uzadıya söz etmişti. Söz konusu mektup, Diyarbakır''ın Türklüğü açısından önemli bir belge niteliğindedir. Bugün de sizlere Prof. Dr. Fuad Köprülü''nün Ziya Gökalp hakkında düşündüklerini kelimelerine dokunmadan aktaracağım. Prof. Dr. Köprülü''nün bu yazısının sonundaki satırlar, bir yerde Gökalp''ın, mektubuna cevap niteliği taşır:
"Yıllar ne çabuk geçiyor! Ziya Gökalp''ı kaybettiğimiz günden beri kırk yıldan çok olmuş. Bu acı günü hatırladığım zaman, gözlerimin önünde bütün bir mâzî canlanır ve sür''atle çevrilen bir sinema şeridi gibi, 1912''den 1924''e kadar geçen yıllara âit bir yığın hâtıralar tekrar safha safha hayâlimden geçer. Türk Yurdu''nun Cağaloğlu''ndaki küçük idârehânesinden başlayarak, Türk Ocağı''nda, Dârü''l-Fünûn''da, Yeni Mecmua''nın İttihad ve Terakki Merkez-i Umûmî binâsındaki odasında, başta Ziya Gökalp olmak üzre bir avuç arkadaşla geçirdiğimiz uzun saatleri hatırlarım.
Ağaoğlu Ahmed, Hüseyinzâde Alî, Hamdullah Suphî, Celâl Sâhir, Şerefeddin Yaltkaya, Halim Sâbit, Yusuf Akçura, Ömer Seyfeddin, Kâzım Nâmî, Alî Canib ve daha başka arkadaşların da iştirâk ettikleri bu toplantılarda, Ziya Gökalp dâimâ bir mihrak mâhiyetini muhâfaza ederdi. Sıkılgan bir çocuk kadar mahcup, sessiz ve mütevâzi olan Ziya, sevdiği arkadaşlarının samimî çevresinde büsbütün başka bir hüviyyet alır, canlanır, neş''elenir, uzun münâkaşalara ve izahlara girişir, zaman zaman zarif şakalardan, tacizlerden de geri kalmazdı. Resmî ve kalabalık içtimâlarda, meselâ Edebiyat Fakültesi''nin profesörler meclisinde, yâhut İlmî İstılahlar Encümeni''nde o kadar sessiz ve durgun olan Ziya''nın coşkun ve idealist rûhu, samimî mizâcı, geniş bilgisi, dimâğının terkipçi ve te''lifci kudreti bilhassa dostlar meclisinde kendini gösterirdi. Bu meclislerde bulunmayarak onunla yalnız umûmî toplantılarda temâs etmiş olanların Ziya''yı anlamalarına imkân yoktu; çünki Ziya samimî dostlar meclisinin dışında bir köşeye çekilip boynunu büker, lakırdıya karışmaz, kendisine sorulan saçma-sapan şeylere bir-iki kelime cevap vermekle iktifâ ederdi. Onun bu mütevâzı, gösterişsiz, mahcup hâlini gören ve yalnız zevâhire göre hüküm vermekte tereddüt etmeyen birtakım zavallıların, Ziya''yı "silik ve mânâsız bir adam" telâkki ettiklerine çok def''a şâhit oldum; onların Ziya''yı yakından tanımalarına imkân olmadığı gibi, eserlerini okuyup anlamaları ve takdir edebilmeleri de kabil değildi. Eski Şark kültürüne, medrese an''anelerine körükörüne bağlı kalanlar, Ziya Gökalp''in yeni fikirlerini ve memleket görüşlerini anlamaktan ne kadar uzak kaldılarsa, mâna ve mâhiyetini bilmedikleri Garp medeniyetine ayni taassupla ve ayni dar zihniyyetle hayrân olanlar da Ziya''nın yeni telâkkilerini anlamaktan o kadar uzaktılar.
İttihâd ve Terakki Merkez-i Umûmîsi a''zâsı sıfatıyla büyük bir nüfuza sâhip olması tabii olan Ziya Gökalp''in, hergünki ale''l''âde siyâset hâdiseleri ile ve şahıslarla hiçbir alâkası yoktu. Yanında bu türlü mes''eleler bahis mevzu''u olduğu zaman, hiç hoşlanmaz, hattâ sinirlenirdi. Memlekete âit bütün ideolojik mes''elelere, ilim ve san''at dâvâlarına, içtimâ''î hayatta yapılması zarûrî her türlü inkılâblara şiddetle alâkadar olan Ziya Gökalp, bunlar dışındaki basit mevzu''lara, dedi-kodılara, günün hâdiselerine hiç ehemmiyet vermez, onlarla hiç meşgûl olmazdı. A. Fouillet''nin kuvvet-fikir nazariyesine şiddetle bağlı olduğu için, memlekette her şeyden önce bir fikir ve zihniyyet inkılâbının gerçekleşmesi ve bu olmadıkça hiçbir müsbet netice elde edilemeyeceği kanâatinde idi. Durkheim''in sosyolojik görüşlerini benimsediği için de, içtimâ''î determinizm esâsına sâdık kalarak, ferdî âmillerden çok, içtimâ''î şartların nüfûzuna inanıyordu; fakat buna rağmen zaman zaman büyük şahsiyetlerin tarihin gidişi üzerinde çok te''sirli olduklarını gözönüne alarak, bir nevi ''kahramanlar perestişkârlığı''na saptığı da oluyordu ki, aramızdaki münâkaşaların en esaslılarından birini işte bu teşkil etmekte idi. Bu mes''elede rahmetli Ağaoğlu Ahmed''in dâima benimle berâber olduğunu ve Ziya ile çok şiddetli münâkaşalara giriştiğini asla unutamam. Sırası gelmişken şunu ehemmiyetle kaydetmeliyim ki, Ziya''nın Birinci Cihan Harbi sırasında Tal''at Paşa ve Enver Paşa için, İstiklâl zaferinden sonra da Gazi için yazdığı manzûmeleri sâdece birer hulûskârlık mahsûlü sayanlar, Ziya''nın yüksek ruhunu ve ahlâkını anlayamayan bîçârelerdir. O, bu manzumelerde, coşkun ve mistik rûhuna samımiyyetle terecemân olmaktan başka bir şey yapmamıştı.
Kuvvetli bir hâfızaya, Şark ve Garb''a âit geniş ve sağlam bilgilere, çok etraflı sosyolojik mâlûmâta sâhip olan Ziya Gökalp, her şeyin üst üstünde büyük bir sistemcilik kâbiliyyetine mâlikti. Durkheim sosyolojisine bağlılık iddiâasında bulunmakla beraber, hiçbir zaman bu mektebin objektif usûllerine riâyet etmemişti; çünki her şeyden önce memleketin büyük ve hayâtî mes''elelerine süratli bir hâl çâresi bulmak istiyor ve sosyolojiyi bu hususta bir yol gösterici, bir vâsıta olarak kullanmak gayesini ta''kip ediyordu. Onun, amelî bir gaye taşımayan ve nazarî mevzû''larla alâkalı pek az yazılarında bile bu amelî gayeyi sezmek pek kolaydır. İşte bu bakımdan, Ziya''nın sosyolojisini, tamâmıyle millî bir ''içtimâi felsefe'' saymak, bence en doğru bir görüştür; işte, onun en büyük kıymeti de burada, içtimâ''î hayatımız üzerinde yalnız fikren değil, fiilen de çok müessir bir ''millî rehber'' oluşundadır. Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Zaferi''ni takip eden üç-dört yıl içinde onun başlıca fikirlerini sür''atle tatbikat sâhasına koymakla, bunun en büyük delilini vermiştir.
Ziya''nın, fikir tarihimizdeki eşsiz yerini belirtecek, onu gelecek nesillere lâyıkıyle tanıtacak ciddî eserlere çok muhtâcız. Merhum Alî Nüzhet Göksel''in Olup Biten Şeyler (Diyâribekir, Vilâyet Matbaası, 1922) ve Ziya Gökalp, Hayatı ve Malta Mektupları (İstanbul, 1931) adlı eserlerinde onun hayatına dâir verilen mâlûmâta, daha sonraki neşriyatta hemen hemen yeni birşey ilâve edilmemiştir. Ziyâeddin Fahrî Fındıkoğlu''nun, 1936''da Paris''te basılan Ziya Gökalp et sa Sociologie adlı kitabından sonra devam etmekte olan tedkikleri, Osman Tolga''nın, onun iktisâdî fikirlerine dâir İstanbul Üniversitesi İktisat ve İçtimâ''iyât Enstitüsü tarafından 1949''da neşredilen Ziya Gökalp ve İktisadî Fikirleri, genç araştırıcılarımızın da bu ihtiyâcı hissederek bu boşluğu doldurmağa çalıştıklarını gösteren güzel ve ümit verici birer delildir.
Şu kadar var ki, Ziya''nın tam mânasıyle anlaşılabilmesi için, herşeyden önce, vaktiyle Arap harfleriyle basılmış kitaplarının iyi bir tab''ı; gazetelerde, mecmualarda dağınık hâlde bulunan eserlerinin, basılmamış yazılarının da neşri icâb eder. İşte, Türk Tarih Kurumu, Ziya Gökalp Külliyâtı''nın tab''ına başlamakla, onun üzerinde çalışacaklar için sağlam bir zemin hazırlamaktadır. Bu külliyâtın birinci cildini teşkil eden ve 1952''de basılan Şiirler ve Halk Masalları''ndan sonra, şimdi de, bu ikinci cildi meydana getiren kendi el yazısıyle âilesine Limni ve Malta''dan yolladığı mektuplarının neşri, onun hayatını ve fikirlerini aydınlatan yeni bilgiler kazandıracak ve en güvenilir bir kaynak vazifesini görecektir.
Hâtırasını dâimâ hürmet ve muhabbetle ta''ziz ettiğim bu büyük dostumun, mektuplarından meydana gelen bu cilde, bana, kırküç yıl önce, Diyâribekir''den gönderdiği mühim bir mektubunu ilâveyi faydalı buldum. Bu mektubunda, filoloji, etnografı ve folklor bakımından çok zengin olan Diyâribekir''de halk masallarını topladığından, millî mûsikîmizi ihyâ için halk türkülerini notaya aldırdıklarından, geleceğe âit bâzı plânlarından da bahsetmiştir. Ne yazık ki, Ziya''nın genç yaşta ölümü, Diyâribekir''de halk i''tikadlarını toplamak arzusunun, bir etnoloji enstitüsü, bir arkeoloji müzesi kurmak husûsundaki plânlarının tehakkukuna imkân vermedi; fakat bunları daha o zaman düşünmüş olması, memleketimizin bu gibi millî müesseselere ne kadar muhtaç olduğunu kavrayarak bu sahâlarda da çalışmağa başladığını gösterme bakımından bir kıymet ifâde eder.
Prof. Dr. Fuad Köprülü"
(A. Faruk Kılıç - Ziya Gökalp''ın Türk Din Sosyolojisi Geleneğine Katkları - Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fak
ültesi Dergisi 9/16 Aralık 2007 Sayfa: 123-141.)
Erdi Cumhuriyet 100’üncü yaşına
Paşa’nın emir erine “asker kaçağı” kaydı
Masum yalanlar
Tuhaflıklar ülkesi
Atatürk'ü yetiştiren öğretmenler
Mutfağımızın demirbaşı
Kuşkonmaz camisi ve Türk mimarisinde kuş evleri
Türk müziği makamları ve insana sağlığı üzerine etkileri