Haber: Mehmet Duran ÖZKAN / Kamera: Erdal AKBUĞA
(MALATYA)- Pirsultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Malatya Dedeyazı Şubesi, deyişler, duaz-ı imam ve semah gösterileriyle kapılarını açtı. PSAKD Genel Başkanı Cuma Erçe, törende yaptığı konuşmada, "Ne yaptılarsa yaptılar ama bu halk iki şeyi hiç yapmadı sevgili canlarım: Bir, zalimin önünde diz çiğnemedi, eğilmedi, biat etmedi. Her zaman mazlumun yanında yer aldı. İki, ne kadar katledilirse katledilsin, ne kadar acı çekerse çeksin, kimseye acı çektirmedi. Bu halk kimseye kıymadı, kimsenin canına kıymadı. Çok katliama uğradı ama hiç katletmedi," dedi.
Açılışa, CHP Doğanşehir İlçe Başkanı Mehmet Koca, Doğanşehir Belediye Başkan Vekili Ergün Gülaydın, PSAKD Adıyaman Şube Başkanı Ali Sekman ve çok sayıda yurttaş katıldı.
Tören, Dede Hacı İbrahim Erdem'in "çerağ uyandırma" duası ve ritüelinin ardından PSAKD Dedeyazı Şube Başkanı Hasan Aslan'ın katılımcıları selamlamasıyla başladı.
"Yüz dört canımız eli kanlı katiller tarafından katledildi"
PSAKD Genel Başkanı Cuma Erçe, konuşmasına "Eşikten içeri giren herkes bir candır. Hepinize aşk ola, hoş geldiniz" sözleriyle başlayarak 10 Ekim Ankara Katliamı'nda yaşamını yitirenleri anarak şöyle devam etti: "On yıl oldu; Ekim ayındayız. Dört yıl sonra da yıldönümleri. Yüz dört canımız, yüz dört yoldaşımız, bu gerici, ceberrut yapının beslemeleri tarafından katledildi. Bu canlarımızı saygıyla anarak konuşmama başlamak istiyorum. 10 Ekim'de katledilen canlarımızın önünde saygıyla eğiliyorum."
"Biz Aleviler horlandık, yok sayıldık, yakıldık ama asla boyun eğmedik"
Cuma Erçe, Alevi toplumunun tarih boyunca yaşadığı acılara dikkat çekerek şu noktaları vurguladı:
“Yüzlerce yıldır bu topraklarda, ne yazık ki biz Aleviler çok ama çok acı çektik. Horlandık, yok sayıldık, katledildik, idam sehpalarına çıkarıldık, asıldık ve yakıldık sevgili canlarım. Yakıldık. Kalanlarımız başka diyarlara sürgüne gönderildi. Dünyanın dört bir yanına yayıldık. Kendi topraklarımızdan, kendi köklerimizden koparılıp dağıtıldık. Ama hiçbir zaman varlığımız kabul edilmedi; inancımız, ibadetimiz kabul edilmedi. Bu kadar kadim bir inanç, böyle kadim bir halk yok sayıldı, yok edilmek istendi. Defalarca, defalarca katliamlara maruz kaldık sevgili canlar. Hangi birini saysak? Koçgiri mi desek? Dersim mi desek? Maraş mı desek? Çorum mu desek? Malatya mı desek? Elbistan mı desek? Sivas mı, Madımak mı, Gazi mi, Gezi mi, On Ekim mi desek? Hangisini saysak? Hep ama hep katledildik.
Fakat yok edemediler bizi. Ne inancımızdan ne bilincimizden uzaklaştıramadılar. Söküp atamadılar. Ne yaptılarsa yaptılar ama bu halk iki şeyi hiç yapmadı sevgili canlarım: Bir, zalimin önünde diz çiğnemedi; eğilmedi, biat etmedi. Her zaman mazlumun yanında yer aldı. İki, daha da önemlisi; çok katledilirse katledilsin, ne kadar acı çekerse çeksin, kimseye acı çektirmedi. Bu halk kimseye kıymadı, kimsenin canına kıymadı. Çok katliama uğradı ama hiç katletmedi. Bu inanç, avcıyı dahi cemine almayan bir inançtır; avcıyı cemine sokmayan bir inançtır. Böyle kadim bir inançtan korktular, ürktüler."
"Cem ibadetimiz, Cemevi ibadethanemizdir"
Erçe, geçmişte Alevilerin kimliklerini gizlemek zorunda kaldığını hatırlatarak şu ifadeleri kullandı:
“Dün, dünde Alevi olduğumuzu söylemeye korkuyorduk. Çocuklarımıza, "Aman yavrum, gittiğin yerde Alevi olduğunu söyleme; okulda kendini belli etme" diyorduk. Hatta, "Bir şey olmaz oğlum, onlar gibi namaz kıl" diyenlerimiz oluyordu. "Yeter ki sana zarar gelmesin" diyorduk. Şimdi göğsümüzü gere gere "Aleviyiz" diyoruz. "Aleviler vardır, Alevilik haktır" diyoruz. Düne kadar cemi gizliyorduk, kapalı yerlerde yapıyorduk. Köyün girişine, çıkışına nöbetçi koyuyorduk, öyle değil mi? Analar, siz bilirsiniz; nöbetçi koyuyorduk. Şimdi diyoruz ki: Dedeyazı Cemevi. Cem ibadetimiz, Cemevi'dir diyoruz. Şimdi elbette ki bu inancın sahipleri çok oldular. O yüzden hepsini yok edemeyeceğine göre, "En iyisi inancı yok edeyim" diyorlar. "Aleviliği yok edeyim" diyor sevgili canlarım.
Tören, semah gösterileri ve lokma dağıtımıyla sona erdi.