(AYDIN) - Kuşadası'nda kadın ve çevre örgütleri, Rojin Kabaiş ile gazeteci Hakan Tosun'un ölümlerinin aydınlatılmasını talep etmek amacıyla bir araya geldi. Yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı: "İki farklı kentte, 2 farklı cinayet. Ama her şey ne kadar tanıdık ve birbirine benziyor. Her iki olay da bize şunu hatırlatıyor: "Türkiye Yüzyılı" ancak kadınların, gazetecilerin ve toplumun en savunmasız kesimlerinin korunabildiği bir yüzyıl olursa adaletin yüzyılı olur. Rojin’in dosyasında gerçekler ortaya çıkarılmalı, Hakan Tosun’un ölümü kapsamlı biçimde soruşturulmalı"
Kuşadası Kadın Platformu, Kuşadası Kent Dayanışması ve Kuşadası Çevre Platformu üyeleri, Rojin Kabaiş ve Hakan Tosun için İsmail Cem Barış Meydanı'nda toplandı.
Açıklamada, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğrencisi 21 yaşındaki Rojin Kabaiş'in, 27 Eylül 2024 tarihinde kaybolduğu ve 18 gün sonra cansız bedenine ulaşıldığı hatırlatıldı. İstanbul Adli Tıp Kurumu raporlarının, kesin ölüm nedenini "suda boğulma" olarak belirlediği belirtildi. Ayrıca, soruşturma süreci boyunca Rojin'in bedeninde iki erkek DNA'sının bulunduğu, dosyaya yeni giren bir raporla öğrenildi.
Yapılan açıklamada, İstanbul Adli Tıp Kurumu tarafından belirlenen ve cinsel saldırı şüphesi uyandıran bu durumun ilk rapora neden eklenmediği soruldu. Açıklamada, "Gerçeklerin üstünün örtülmesine en ufak tahammülümüz kalmadı" denildi.
"Hakan Tosun belki en başta hemen yoğun bakıma alınsaydı hala yaşıyor olacaktı"
Gazeteci Hakan Tosun'un İstanbul'da, çevre talanlarına ve emeğin direnişlerine dikkat çeken haberleriyle tanındığına vurgu yapıldı. 10 Ekim 2025'te, Esenyurt'ta sokak ortasında uğradığı saldırı sonucu yaşamını yitirdiği hatırlatıldı.
Açıklamada, Tosun'un başına aldığı ağır darbelerle ve kimliksiz olarak hastaneye kaldırıldığı ifade edildi ve bunun üzerine şu noktalar dile getirildi: "Çevredeki kamera görüntülerini polis yerinde incelemiş ancak kayıtları almamış. Daha sonra katil yakınları olayı en net gören kameranın olduğu dükkana gelip kayıtları almışlar. Polis sorarsa bizim aldığımızı söylersiniz" demişler. Sonradan kayıtların silindiği de anlaşıldı. Polis 2 gün sonra katillerin yakınlarıyla bir ocak başında buluştu. "olay basına yansıdı, çocukları almamız lazım" diyerek bir tweet yüzünden sabahın köründe bir orduyla gelirken, bu şüphelileri telefonla karakola davet etti. Bu arada Hakan Tosun hayatını kaybetti. Belki en başta hemen yoğun bakıma alınsaydı hala yaşıyor olacaktı. Hakan’ın saldırıya uğradığı anların görüntülerinin "sızdırılması', ardından güvenlik kamerası kayıtlarının şüpheli biçimde ortadan kaldırılması, olayın basit bir "asayiş olayı" olmadığını düşündürüyor. Bu olay, Türkiye’de gazetecilerin güvenliği, ifade özgürlüğü ve çetelerin devlet gölgesinde büyümesi konularında ciddi soru işaretleri doğuruyor. Hakan’a’a saldıranlar kimler, bu cesareti nereden buldular, bunları bilmeye hakkımız var! Hakan Tosun için adalet istiyoruz ve ısrarla soruyoruz. Hakan’a ne oldu?
İki farklı kentte, 2 farklı cinayet. Ama her şey ne kadar tanıdık ve birbirine benziyor. Her iki olay da bize şunu hatırlatıyor: "Türkiye Yüzyılı" ancak kadınların, gazetecilerin ve toplumun en savunmasız kesimlerinin korunabildiği bir yüzyıl olursa adaletin yüzyılı olur. Rojin’in dosyasında gerçekler ortaya çıkarılmalı, Hakan Tosun’un ölümü kapsamlı biçimde soruşturulmalı. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa etkin biçimde uygulanmalıdır. Açıklamamızı sevgili Hakan’ın şu sözleriyle tamamlıyoruz. ’Umudumuzu yitirirsek yenilmiş oluruz, yüzümüzdeki gülümseme giderse ölmüş oluruz, boynumuzu eğersek o zaman bitmiş oluruz, biz çok güçlüyüz’ Bu ülkenin kadınları, gazetecileri ve vicdan sahibi insanları, adalet ve yaşam hakkı mücadelesini sürdürdükçe, hiçbir karanlık sonsuza dek süremez."