Haber: Berfin BAYIR - Kamera: Gurbetelli YALÇIN
(ANKARA) - Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Serra Bucak, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un Diyarbakır'da yaptığı konuşmayı önemli bir gelişme olarak değerlendirdi.
Bucak, ANKA Haber Ajansı'na verdiği röportajda, kayyum sonrası dönemi, belediyenin projelerini ve Kurtulmuş'un ziyaretini ele aldı.
Bucak, TBMM ve Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu Başkanı Numan Kurtulmuş'un Diyarbakır ziyaretinin çok değerli olduğuna dikkat çekti. Kurtulmuş'un Dicle Üniversitesi'nde yaptığı konuşmayı, Kürt medeniyetleri açısından anlamlı bulduğunu ifade etti. Bucak, Kurtulmuş'un yaptığı açıklamaların kendileri için önemli olduğunu vurguladı ve ekledi:
"Kürtlerin Mezopotamya dediğimiz coğrafyada bütün halklarla birlikte yüzyıllardır birlikte barışçıl bir biçimde yaşadığını kendileri de ifade etti. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra uzun yıllar reddedilen, inkar edilen, yoktur denilen Kürt kimliğinin de bir çeşit vardır ifadesiydi. "Kürt kimliği artık inkar edilemez, Kürt siyaseti tarafından zaten uzun yıllardır söylenen Kürt kimliğinin inkarı, asimilasyonu mümkün değildir. Bundan sonrası demokratik çözümdür" diyen bir akıl Kürt siyasetinde var. Ama bunun bir benzerini, buna yakınlaşmış bir hali Sayın Numan Kurtulmuş'un cümlelerinden ben böyle yorumlayarak çıkarttım. Bu önemliydi. Bir başka vurgu da çok önemliydi. Türkiye'nin barışı, Türkiye'nin demokratik birleşmesi aynı zamanda Orta Doğu'nun tüm halkları için demokratik katılımcı bir zemini ortaya çıkaracaktır. Ben bundan Orta Doğu'nun başka coğrafyalarında yanı başımıza en yakın ve sıcak Suriye'deki gelişmeleri, Rojava'daki gelişmeleri de anladım ve bu kapsayıcılığı oraya da uyarlamak gerektiğini düşündüm. Yine Irak, Filistin halkının özgürlüğü ve kurtuluşu meselesine dair de bir örnek olabileceğini ve bu örneği Kürt, Türk, Arap, Acem tüm halkların demokratik paydada, kendi öz kültürleriyle, demokratik zeminde olabildiğince ademi merkeziyetçi, çoğulcu bir bakışla olabileceğine dair bir yorum çıkarttım."
"Barış Anneleri, Komisyonda bizim sesimizi kesmek oluyor mu?" diye sitem etti"
Bucak, Kurtulmuş'un Kürtçe üzerine yaptığı vurgunun önemine de değinerek, "Diyarbakır'da olunca belki bunu söylemek daha kolay oluyor. İster istemez o kente gelince o kentin dili de aklına geliyor. Yahut o kentte seyahat halinde olunca Kürtçe gözünüze çarpıyor. Bu çok önemli bir şey. Biz yerel yönetimler olarak yıllardır Kürtçenin kentlerimizde görünür olması, kullanılır olması, evlere hapsedilmemesi meselesini göreceksiniz, yüzleşeceksiniz ve saygı duyacaksınız minvalinde asıl böyle bir yerden savunuyoruz. Her halk, kültür ve dil için bu geçerlidir. Zannediyorum Diyarbakır'da ana dilin ana sütü kadar helal ve hak olduğunu söylemek çok daha kolay ama artık bunu aşmamız gerekiyor. Ana sütü kadar helal evet ama Anayasa'da olması gerektiği kadar da önemli, eğitim dili olması gerektiği kadar da Kürtlerin talebi. Bu çok önemli" dedi.
Ayrıca, Kurtulmuş'un Kürtçe şiir okumasını önemli bulduğunu ancak Barış Anneleri'nin kongresinde annelerin eleştirisini de göz önünde bulundurarak, "Annelerimiz, "Dün Diyarbakır'a gelip Kürtçe söylemek oluyor da haftalar önce aynı Komisyonda bizim sesimizi kesmek oluyor mu?" diye sitem ettiler. Bu çelişkiyi ortadan kaldırmamız lazım. Bu çelişkiyi ortadan kaldırmak samimiyeti ifade eder. Bu samimiyetin gerektirdiği ve bu aslında devlet ciddiyetinin de gerekliliğini ifade eder. Bir devlet çözüme dair ciddiyetli bir yol haritası ortaya koyacaksa bu ciddiyete istikrar da eklenmeli. Ne istikrarı? Ankara'da Kürtçe konuşulabilmeli, Diyarbakır'da da pekala daha fazlası konuşulabilmeli. Türkiye'nin bu istikrara ihtiyacı var" şeklinde bir değerlendirme yaptı.
"86 milyon vatandaşa doğru temelde aktarılmalı"
Bucak, Türkiye'nin dört bir yanında Kürtçe'nin ve ana dilde eğitimin hak olduğunu belirtirken, bu konuyu 86 milyon yurttaşa doğru bir biçimde ulaştırmanın siyasetin önemli makamlarının sorumluluğu olduğunu söyledi ve şöyle devam etti:
"Sayın Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş'un Kürtçeye dair hakikatli sözler etmesine "gelişmedir" diyoruz ama artık protokollerde ya da Meclis'te "x dil, bilinmeyen dil" diye de geçmesin. Mesela bunun akabinde somut adımlar atılması gerekiyor. Bu böyle keyfiyetçi bir meseleye dönmemeli, "Ziyaret esnasında değerlendiririm, tırnak içinde "ifade ederim, kullanırım ama geri çekildiğimizde Ankara'ya geldiğimizde söz biter." Ankara'ya geldiğinde de bunun devam etmesi gerekir. Ankara'dan da Türkiye'nin başka illerine, başka kentlerine önyargıları yıkacak doğru hamlelerin gelmesi gerekir. Çünkü yurttaşın ön yargılarını, korkularını, bölünme korkularını, kaybetme korkularını aşacak olan şey siyasetin atacağı adımlardır."
"Siz sürüncemede bıraktığınız sürece art niyetli odaklar Orta Doğu'da kendi emperyalist düşüncelerini yerleştirmek isteyenler gelecektir"
Bir yıl önce 1 Ekim'de sürecin hızlı ve radikal söylemlerle başlamış olduğunu belirten Bucak, "Gerek MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli'nin, gerek İmralı'da tutsak bulunan Sayın Abdullah Öcalan'ın söylemleri gerçekten bu meseleye dair yeni bir bakışın artık geri dönülemez bir çözüm sürecinin geri dönersek her iki tarafın da çok yoğun çok ağır kaybedeceğine dair önemli söylemler söylendi. Orta Doğu'ya dair önemli tespitler yapıldı ama gelinen aşamada bir yıl geçti ve sürecin hızına, önemine dair aslında hem Sayın Öcalan'ın hem Bahçeli'nin çok yoğun uyarıları var. Bu süreç sürüncemede bırakılamaz. Bunu Sayın Bahçeli'de Sayın Öcalan'da çok net ifade ediyor. Siz sürüncemede bıraktığınız sürece kötü niyetli, art niyetli odaklar, Orta Doğu'da kendi emperyalist düşüncelerini, fikrini, sistemini yerleştirmek isteyenler gelecektir. Çok ciddi uyarısı yapılıyor ama buna karşın iktidar kanadından bir somut adımlar var mı derseniz yok. Komisyon çok uzun çalıştı. Komisyon'un uzun çalışması bile artık her siyasi partiyi neredeyse rahatsız etti" ifadelerine yer verdi.
Bucak, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun artık daha yerel düzeyde yeni komisyonlara dönüşmesi gerektiğini söyledi. Bucak, bu konuyla ilgili olarak "Daha en lokallerde bir şey konuşulmadı. Diyarbakır'da henüz Barış Anneleri, Beyaz Tülbentli Anneler ile asker ve polis anneleri bir araya gelmedi. Bir kere geldi. Bir kere olmaz, başka kentlerde hiç bir araya gelmedi. Bunun zeminlerini açması için komisyonun başka bir noktaya evrilmesi lazım bizce" ifadesini kullandı.
"Özel entegrasyon yasalarının gerekli olduğunu" belirten Bucak, "Demokratik entegrasyon dediğimiz şeyin yasal, hukuki, insani ve toplumsal boyutları ne olacak? Aslında önümüzde çok kocaman bir ödev var ve o yüzden insanlar kaygılı. Diyarbakır halkı da kaygılı. Evet iyi niyetler var. Açıklamalar var. Bu yoldan dönülmeyeceğine dair inanç var. Bu güzel bir şey ama bunun altının doldurulması lazım. Somut yol alıcı, çözüm geliştirici, çıktılarının olduğu adımlar atılması lazım. En başta cezaevlerindeki siyasi tutsakların artık serbest bırakılması lazım" dedi.
"İktidarın her şeyi ortaya koyması lazım"
Bucak, farklı partilere mensup belediyelerin, demokratikleşme yolunda bir araya gelmesi gerektiğinin altını çizdi ve şöyle açıkladı:
"Belediye derken sadece salt belediye seçilmişleri ve başkanlar yahut yönetimler olarak tariflemiyoruz. Aslında yerel yönetimin bir bütünüyle kentlerin sivil toplumundan, sendikalarından, meslek odalarından tutun ama öncülüğünü belki belediyelerin yaptığı ve farklı belediyelerin, bu ülkede toplumsal barışı nasıl inşa edilecek, Kürt sorununun çözümü nasıl gerçekleşecek, Kürt sorununun çözümü ile birlikte başka sorunların da çözümü nasıl gerçekleşecek ve toplumlar, halklar için hep birlikte nasıl bir zemin sunmak ve çalışmak istiyoruz. Aslında bunun öncülüğünü de kadınların yapabileceğini düşünüyorum. Belki ilk defa hiç belediye başkanları mesela bu minimalde bir araya gelmedi. Belediye başkanları Ankara'da bir araya geliyor. Belediyeler Birliği toplantısında yahut spesifik toplantılar ekseninde ama yerelin demokrasisi, yerelin güçlenmesi, Avrupa özerklik şartı ve Avrupa özerklik şartına çekimser davranan Türkiye bu konuları nasıl değiştireceğiz? Türkiye'yi nasıl Avrupa özerklik şartnamesinin tam üyesi yapacağız. Bir uluslararası konvansiyona, uluslararası sözleşmeye evet demekle uyguluyor olmuyorsunuz. Buradaki denetim mekanizmaları nasıl arttırılır, bizi bağlayıcı şeyler nasıl arttırılır diye düşünmeliyiz. Aslında bırakalım uluslararası sözleşmeleri, biz kendi sözleşmemizi ne yapacağız? Biz Türkiye'nin batısından doğusuna kendi yerellerimizde kendi sözleşmelerimizi, kendi halklarımızı da işin içine katarak hep birlikte nasıl konuşacağız?
Dersiniz ki Cumhuriyet Halk Partili belediyeler bu pozisyonda mı? Hepsi olmasa da bazıları bence bu durumda. Onlar da bunu gündeme getirdiğimizde "evet" diyebilecek, tartışmak isteyecek durumda. Buna inanıyorum çünkü ara ara sohbetlerimizden bunu çıkarıyorum. Yine AK Partili belediye başkanları, onlarla da bu meseleyi konuşmak lazım. Şimdi iktidar partisi olan AK Parti eğer bu meseleye dair gerçekten ciddiyetli ve çözüm alıcı yani her şeyini ortaya koyacaksa -çünkü iktidarın her şeyi ortaya koyması lazım- en önemli ayağı yerellerini, belediye seçilmişlerini bu meselenin öznesi haline getirebilmeli. Bu çağrıyı elbette yapmak isteriz.
" Demokratikleşme sürecinde seçilmiş kadın belediye başkanlarıyla buluşmak son derece önemli"
Kadınların birlikteliği, dayanışması, kadın kimliği, özgürleşme kimliği, demokratikleşme kimliği ekseninde bir araya gelmesi çok önemlidir. Bunu belki seçilmiş kadın belediye başkanları, kadın belediye eş başkanları nezdinde yapabilmek bu barışa ve demokratikleşmeye, Türkiye'nin birbirini anlamaya giden yolda kadınların üstlendiği rol çok muazzamdır. Çok önemlidir. Sonuç alır. Olabilir demiyorum. Kesinlikle sonuç alır. Yeter ki ilmek ilmek örebilelim. Yeter ki kentteki tüm kadın yapılarını bunun içine dahil edebilelim. Siyasi düşüncesi, ideolojik fikri ne olursa olsun mütedeyyin, feminist, özgürlükçü hiç fark etmez. Ben kadınların bu yolda hem ön açıcı hem de bu meseleyi yapılandırıcı, inşa edici bir pozisyonda olabileceğine inanıyorum."
"Kayyum döneminde kentte 8-10 yıldır yürütülmeyen altyapı çalışmaları var"
Kayyum sonrası göreve geldikleri 1,5 yılın değerlendirmesini yapan Bucak, "Tabii ilk seçildiğimiz zamanda kayyum tahribatı çok büyüktü. Bunu biz çok uzun uzun anlattık. Borçlardan tutalım, taşınmazlarımızın devrine kadar, başka kurumlara verilmiş ve artık geri dönüşü olmayan taşınmazlarımız ilgili de bir yol kat edemedik. Meclis, ilk mayıs ayında geçen yıl bunları taleplerinde bulunduk ama hepsine dair ne yazık ki yargı makamları yürütmeyi durdurma aldı ve bizim lehimize hiçbir şey sonuçlanmadı şimdiye kadar dileriz ki bu süreçle birlikte bu da farklılaşır. Bir yandan borçlar, bir yandan taşınmazlar bir yandan bakım, onarım, tadilatlar ve kentte gerçekten 8-10 yıldır yürütülmeyen altyapı çalışmaları var ki bunun başında su ve kanalizasyon çalışmaları geliyor" şeklinde görüş belirtti.
"Özgür akan nehirler suya erişimi de özgürleştirecek, demokratikleştirecek ve barışın inşasında da çok önemli bir odak olacak"
Bucak, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nin ev sahipliğinde düzenlenen 2. Mezopotamya Su Forumu'nda Diyarbakır'ın su sorununu ele alarak, "Suyun doğru yönetimi, barışçıl bir su politikası yürütmek, suyun tüm paydaşlarıyla birlikte nasıl doğru ele alınacağını tartışmak, bunlar hep onlarla kurduğumuz ilişkilerle yol alacak. Aslında suyun kendi başına bir kimlik ve özne olduğunu kabul etmek, nehirlerin kendi başına bir kimlik ve özne olduğunu kabul etmek gibi politik söylemleri de oldu bu su forumunun. Çok önemli çıktıları var. Mezopotamya nehirlerini barışa giden bir yol olarak geri kazanmak, özellikle Dicle ve Fırat havzasının aslında mevcut hali, geçmişte yaşanan tahribatlar ve önümüzde nasıl bir görev duruyor, Dicle, Fırat'ı yeniden halkın nehri kendine kendisine özgü bir nehir haline ve havza haline getirebilmek için neler yapılabileceği konuşuldu. Tabii ki Mezopotamya'nın tüm bölge ülkelerinde ekolojik ve sosyal adaleti sağlayacak ve bu çatışmayı yani suyun ve başkaca toplumsal çatışmaların veyahut devletlerin yaratmış olduğu çatışmaların suyun demokratik ve katılımcı yönetimi ile işbirliğine dönüşebileceğini, ulus devletleri de aşan toplumların bu hattı kurduğu ve Mezopotamya'yı barışçıl ve katılımcı bir yöntemle nasıl inşa edebiliriz konuları konuşuldu. Bu işin politik kısmıydı. Elbette ki bu politik kısmında bize düşen görevler var. Kuraklıkla mücadele burada yerel yönetimlerin rolü ve misyonu. Başta yereldeki halk ile kısa, orta, uzun vadeli programlarımıza ortak gerçekleştireceğiz ve kırsal alanlarda su planlamalarına gideceğiz.
Bizim açımızdan kent merkezinde su planlamalarına dair çalışmalar yapacağız ve yerel halkla ve yerel yönetimle birlikte yapmak istediğimiz ve yereldeki STK'larla yapmak istediğimiz küçük ölçekli sulama ve depolama alanlarını kurmak ve suyun yeniden dönüşünü tarımsal ve farklı alanlarda kullanmak, evsel kullanılmış suları yeniden depolamak ve kırsal tarımsal alanlarda kullanmak, sulak ve sazlık alanlarımıza kesinlikle sahip çıkmak, orman yangınlarında önleyici tedbirleri şimdiden itibaren çok daha fazla arttırmak önemli bir konu.
Diyarbakır'ın suyu var mı? Aslında Diyarbakır'ın suyu var ama Diyarbakır'da bütün iller gibi ve Mezopotamya'daki tüm kentler, coğrafyalar gibi en çok küresel ısınmadan ve iklim değişikliğinden zarar gören bölgelerden bir tanesi. Evet su kaynaklarımız kuruyor, kurumayla karşı karşıya. Gerek belediyelerin buluşmalarında, deneyim paylaşımlarında suyun çok önemli ve çok evrensel bir sorun olduğunu biliyoruz. Su politikalarının ancak ve ancak nehirlerin uluslararası statülerinin kazanılması şartıyla erişilebileceğini biliyoruz. Nehirlerin hiçbir şirketin, özel mülkün, devlet müdahaleli özel şirketin mülkü olmadığı gerçeğiyle yüzleşmekten geçtiğini biliyoruz. Bu statüleri kazanan nehirler özgür akacak. Özgür akan nehirler suya erişimi de özgürleştirecek, demokratikleştirecek ve barışın inşasında da çok önemli bir odak olacak." dedi.
"1,5 saat otobüslerle seyahat ediyor olmak hakikaten bir insan hakkı ihlalidir"
Diyarbakır'a bir raylı sistem kurulması gerektiğini savunan Bucak, "Bir milyon 300 bin insanın kent merkezinde yaşadığı ve kentin bir ucundan diğer ucuna ulaşımın ne yazık ki otobüslerle bir buçuk saati bulduğu bir yer. Bakın 1,5 saat otobüslerle seyahat ediyor olmak hakikaten bir insan hakkı ihlalidir" ifadesini kullandı.
Bucak, Raylı Sistem Projesi'nin pek çok aşamasının tamamlandığını vurgulayarak, "Şu açıdan tamamlandı. Pek çok alınması gereken evraklar, belgelerin hepsi alındı. Bunlardan başlıcası Diyarbakır'ın Raylı Sistem Projesi Cumhurbaşkanlığı Yatırım Programı'nda olması. Projenin tüm ÇED raporları alındı. Kültürel Varlıkları Koruma Müdürlüğü'nün ve biriminin onayı var. Aslında biz resmi prosedürlerin hepsini yerine getirdik. Biliyorsunuz yerel yönetimlerden, belediyelerden uluslararası ve ulusal düzeyde faiz ve borç durumlarını ifade eden bazı raporlar alınır. Bu raporlarda da Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nin mali hizmetlerinin durumu, gelir gider dengesi ve bu raporlar bizim gerek dış kredi, gerekse İlbank ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı üzerinden kullanacağımız kredileri almamıza ve geri ödememize hiçbir engel teşkil etmiyor" şeklinde açıkladı.
"Fransız Kalkınma Ajansı bu çalışmanın tamamına bütçe ayıramayacağı için eş finansör bulmak durumundayız"
Diyarbakır'a düşünülen raylı sistemin uzunluğunun 14.1 kilometre olacağını belirten Bucak, yaklaşık 20 duranında olacağı, 36 peron alınacağını ve her vagonda 300 yolcu kapasitesi olacağını kaydetti. Raylı sistemin Dağkapı'dan Eğitim Araştırma Hastanesi'ne kadar uzanacağını ve yolculuğun 37 dakika süreceğini de ekledi. Ayrıca, Bucak, bu sistemin demokratik, katılımcı ve kadın özgürlükçü bir ulaşım olacağını, vatmanların olabildiğince kadınlardan oluşmasını hedeflediklerini ifade etti.
Raylı sistemin maliyetinin 12 ile 15 milyar lira arasında olacağını vurgulayan Bucak, finansman arayışında olduklarını da belirtti.