Haber Analiz: Zülfikar Doğan
(ANKARA) - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD Başkanı Donald Trump ile Beyaz Ev'de gerçekleştirdiği buluşma, ekonomik ve diplomatik kazançlardan çok iktidarın iç politik hesapları üzerinden şekillendi.
ABD'nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, Trump'ın Erdoğan ile görüşmeden sonra yaptığı skandal açıklamalar, muhalefetin sert tepkisini çekti. Eski AKP Genel Başkanı ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Barrack'ın ifadelerini eleştirerek, bu durumu "Türkiye Cumhurbaşkanına ve Türk demokrasisine hakaret olduğunu" olarak nitelendirdi.
Erdoğan'ın Trump stratejisi; iş birliği yerine doğrudan kazanç
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD'ye gitmeden önce Trump ile Ukrayna-Rusya savaşını, İsrail'in Gazze'ye yönelik operasyonlarını ve 100 milyar dolarlık ticaret hedefini konuşacaklarını duyurdu. New York'a vardığında ise, 2018'den bu yana ABD mallarına uygulanan ek gümrük vergilerini kaldırma kararı aldı. Böylece, 150 milyon dolarlık ek vergi uygulamasından feragat edildi. Aynı anda, özellikle Çin'den ithal edilen otomobillere ek vergiler getirildi.
Türk Hava Yolları'nın Boeing'den yüzlerce yolcu uçağı siparişi, F35 ve F16 savaş uçakları alımları da Erdoğan'ın Trump'a sunduğu milyarlarca dolarlık siparişler arasında yer aldı. Trump, NATO müttefiklerinden Rusya'dan enerji ürünleri almamaları çağrısında bulundu. Bu durum, Türkiye'nin enerji alanında Rusya ile yaptığı uzun vadeli anlaşmaları gölgede bırakıyor. Ayrıca, Türkiye'nin S-400 hava savunma sistemi alımı nedeniyle F35 programından çıkarıldığı ve Trump'ın 2019 yılında getirdiği CAATSA yaptırımlarının hala devam ettiği biliniyor.
ABD ile stratejik ortaklık hedeflenmesine rağmen, birçok önde gelen konuda ABD yönetimleri Türkiye'nin karşısında yer aldı. Kıbrıs Barış Harekâtı'ndaki silah ambargosu, afyon ve haşhaş yasağı gibi yaptırımlar, Doğu Akdeniz ve Ege'deki krizler, Güney Kıbrıs'ın silahlandırılması ve Ermeni soykırımı iddiaları gibi meselelerde Türkiye'ye karşı tavır alındı. Bu durumu göz önünde bulundurursak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Trump ile Beyaz Ev'de gerçekleştirdiği görüşme, milyarlarca dolarlık "tek taraflı" girişimlerinin, "Win Win-Kazan Kazan" söylemleri değiştiğinin bir göstergesi oluyor.
New York'ta CEO'lar buluşması beklentiyi karşılamadı
ABD'deki ekonomi odaklı temaslarda, Bakan Hazine ve Maliye Mehmet Şimşek ile Merkez Bankası (MB) Başkanı Fatih Karahan, yabancı banka ve şirket CEO'larıyla bir araya geldi. Şimşek ve Karahan'ın görüşmelerinde, 1 Eylül'de açıklanan 2026-2028 Orta Vadeli Program (OVP) hedefleri ve dezenflasyon çabalarına güven tazeleme amacı ön plandaydı. Geçen yılki toplantıda, yabancı CEO'lardan 2025-2027 OVP hedeflerinin fotoğrafını çekmelerini isteyen Bakan Şimşek, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın programa "tam ve güçlü" destek verdiğini ifade etmişti.
Bu yıl CEO'lara sunulan yeni OVP hedefleri, geçen yılki buluşmanın beklentilerinin hayal olduğunu gösterdi. Yeni hedeflere göre, 2025'te enflasyonun yüzde 28,5, 2026'da ise yüzde 16 olması bekleniyor. Tek haneli enflasyon ise 2027'ye kaldı. Büyüme hedefleri ise yüzde 3,3 ve 3,8 seviyesine düştü.
İçeride "program çalışıyor, hedefler tutacak" söylemlerini yineleyen ekonomi yönetimi, yabancı bankalar ve CEO'lar karşısında bir yıl önce söylediklerinin gerçekleşmemesinin mahcubiyetini yaşadı. İçerideki topluma ve TBMM'ye tutmayan hedefler için hesap vermeyen ekonomi yönetimi, uluslararası CEO'lar karşısında aynı rahatlığa sahip değil. Şimşek'in göreve gelmesinden bu yana yapılan CEO buluşmalarındaki hedeflerin çoğu tutmadı. Bu yılki toplantının güven sağlanamadığı için hüsranla sonuçlandığı açıkça görülüyor.
Kamuda personel artışı hızla devam ediyor
Asgari ücrete yapılan zam tartışmaları sürmekte. 22 bin liralık asgari ücretin 2026'da azami yüzde 20 artışla 26-27 bin liraya yükselebileceği öngörülüyor. Temmuz'da yapılan yüzde 15'lik zam sonrasında kamudaki en düşük memur maaşı 50 bin 503 liraya ulaştı. Özel sektörde istihdam azalırken, nitelikli iş gücü sıkıntısı artıyor. Şirket iflasları ile geniş tanımlı işsizlik, yüzde 30'u aştı. Buna rağmen kamu personeli sayısının, birçok AB ülkesinin nüfusunu geçtiği belirtiliyor.
E-Devlet ve dijital dönüşüm araçları, Cumhuriyetin hizmetlerine entegre edildi. Ancak, buna rağmen kamuda personel azaltılmadı, sürekli artış gösteriyor. Bu durum hizmetlerin maliyetli ve hantal hale gelmesine neden oluyor. Bütçeler, faiz ve maaş ödemelerine dönüşüyor.
Bu konuyla ilgili itiraz eden Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Seyit Ardıç, Türkiye nüfusunun son 10 yılda yüzde 8,8 artarak 85,7 milyon olduğunu, kamudaki personel sayısının aynı dönemde yüzde 53,6 artışla 3,4 milyondan 5,2 milyon kişiye ulaştığını vurguladı. Kamu personeli artışının, nüfus artış hızının yaklaşık 7 katı olduğunu söyledi. Kamu personelinin toplam iş gücüne oranı ise yüzde 12,8'den yüzde 16,2'ye çıkmış durumda.
Birçok kamu hizmetinin dijital hale gelmesine rağmen, kamu personel sayısının yaklaşık 2 milyon artması, alımlarda partizan kadrolaşma, siyasi çıkarlar ve seçim hesaplarının öne çıktığını gösteriyor. ASO Başkanı, özel sektördeki istihdam ve verimlilikle ilgili sürekli eleştirilerin yapıldığını, ancak kamudaki bu durumu sorgulayan bir durum olmadığını ifade etti.