Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Doğan Bekin, İran'a yönelik Birleşmiş Milletler (BM) yaptırımlarının yeniden devreye girmesini eleştirerek, bu yaptırım kararlarının gözden geçirilmesini talep etti.
"AKSİ DURUMDA İSRAİL'İN PLANLARINA BAŞ EĞMEK ZORUNDA KALIRIZ"
Bekin, Meclis'te gerçekleştirdiği basın toplantısında, BM tarafından İran'a yönelik yaptırımların yeniden devreye sokulduğunu ifade ederek, “Türkiye'nin BM'nin tek yanlı kararı doğrultusunda İran'a yaptırım kararı alması yerine İran ile işbirliği yapması veya en azından arabuluculuk yapması daha büyük önem taşıyacaktır” sözlerini sarf etti.
Türkiye ile İran'ın bölgesel işbirliği içerisinde olmasının artık kaçınılmaz olduğuna dikkat çeke Bekin, "Aksi bir durumda İsrail'in planlarına baş eğmek zorunda kalırız." dedi.
“İRAN YAPTIRIMLARININ YENİDEN YÜRÜRLÜĞE SOKULMASI SİYONİST PLANIN BİR SONUCUDUR”
Bekin, açıklamasının tamamında şu ifadeleri kullandı,
“İran'ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile iş birliği yapmaya ve nükleer faaliyetleri konusunda şeffaflık sağlamaya hazır olduğunu ortaya koymasına rağmen İsrail’in ısrarı sonucu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2231 sayılı kararı kapsamında “hukuka aykırı” şekilde işleme konulan "snapback" mekanizmasıyla, 2015’teki nükleer anlaşma kapsamındaki İran yaptırımlarının yeniden yürürlüğe sokulması Siyonist planın bir sonucudur.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından İran’a yönelik yatırımların yeniden devreye sokulması üzerine Sayın Erdoğan’ın imzasıyla İran’ın nükleer faaliyetleriyle bağlantılı onlarca kişi ve kuruma yönelik mal varlığını dondurma kararı alması, Türkiye-İran arasındaki milyarlarca dolarlık ticareti ve Türkiye’de yatırım yapma arzusu içerisinde olan İran vatandaşlarını da olumsuz yönde etkileyeceği muhakkaktır. Keza, Sayın Erdoğan’ın bu yaptırım kararını imzalaması İran kamuoyunda ve özellikle Türkiye’yi seven Azeri Türkleri arasında büyük infial yaratmıştır.
“YAPTIRIMLARIN AMACI İRAN’DAKİ GERGİNLİĞİ ARTIRMAK, BÖLGEDEKİ İSTİKRARSIZLIĞI TETİKLEMEK”
Şüphesiz bu yaptırımın asıl amacı; İran’daki gerginliği artırarak güvenlik zafiyeti oluşturmak ve bölgedeki istikrarsızlığı tetiklemeye yönelik sinsi bir adımdır. Bölgedeki yeni istikrarsızlık ülkemiz başta olmak üzere diğer bölge ülkelerini de yakından etkileme potansiyeline sahip olacaktır.
Bu nedenle, Türkiye’nin BMGK’nin tek yanlı kararı doğrultusunda İran’a yaptırım kararı alması yerine İran ile iş birliği yapması veya en azından arabuluculuk yapması daha büyük önem taşıyacaktır.
İran, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile iyi ilişkiler içerisinde olmasına rağmen son dönemde BMGK’nin tek taraflı kararına karşı koymayarak edinimlerini yerine getirememiştir.
“TÜRKİYE İLE İRAN’IN BÖLGESEL İŞ BİRLİĞİ İÇERİSİNDE OLMASI ARTIK KAÇINILMAZDIR”
İran’ın, müzakere masasında iken İsrail tarafından saldırıya uğraması karşısında kimsenin sesini çıkarmaması ve şu anda bölgede nükleer silaha sahip olan İsrail’e karşı hiçbir önlem alınmaması büyük bir paradoks oluşturmaktadır. Türkiye ile İran’ın bölgesel iş birliği içerisinde olması artık kaçınılmazdır aksine bir durumda İsrail’in planlarına baş eğmek zorunda kalırız.
“NEDEN İRAN’DAN ALDIĞIMIZ DOĞAL GAZ SİZİ RAHATSIZ EDİYOR?”
Ez cümle, Refahyol Hükümeti adına Ocak 1997’de ABD’ye giden Devlet Bakanı Fehim Adak, ABD’nin Hazineden Sorumlu Bakanı Robert E. Rubin ve Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Madeleine Albright ile yaptığı üçlü (trilateral) görüşme sırasında, ABD Dışişleri Bakanı Albright’in ABD’nin Türkiye’nin İran’dan doğalgaz almasından büyük rahatsızlık duyduğunu ifade etmesi üzerine Devlet Bakanı Fehim Adak; “Türkiye olarak bizler Rusya Federasyonu’ndan da doğal gaz alıyoruz. Onlarla da büyük ölçekte sorun yaşıyorsunuz, neden Rusya’dan satın aldığımız doğal gaz sizleri rahatsız etmiyor da İran’dan aldığımız doğal gaz sizleri rahatsız ediyor. Bizler, sadece Türkiye’nin ekonomik çıkarlarına göre hareket ediyoruz. Uygun fiyatla bulabileceğimiz her yerden doğal gaz alabiliriz” cevabı üzerine ABD Dışişleri Bakanı Albright, söyleyecek hiçbir söz bulamayıp, sadece “haklısınız” demekle yetinmiştir. Dolayısıyla Sayın Erdoğan’dan da aynı hassasiyet ve kararlılıkla adım atmasını beklediğimizi ifade etmek isteriz."

NE OLMUŞTU?
CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer'in NATO Parlamenterler Asamblesi adına sunduğu “İran’ın Bölge ve Avro-Atlantik Güvenliğine Yönelik Tehdidi” başlıklı raporuyla tartışma yarattı.
İran’ı hedef alan sert ifadelerin öne çıktığı raporda NATO’nun Ortadoğu’daki etkinliğini artırması, Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez ülkeleriyle entegrasyonunun sağlanması ve Türkiye’nin bu süreçte aktif rol üstlenmesi gerektiği savunuldu.
"İran’ın Bölgesel ve Avrupa-Atlantik Güvenliğine Tehdidi” başlıklı raporun revizyon ve onay süreçlerini yürüttüğünü belirten Çakırözer, raporun konusu ve içeriğininse önceki raportörce belirlendiğini belirtip "NATO Parlamenter Asamblesinde raporlar, raportörün şahsi, partisel veya ulusal görüşlerini değil; Asamblenin Sekretaryası tarafından NATO kararları, önceki belgeler ve uzmanlar eşliğinde hazırlanan kolektif bir çalışmayı temsil eder. Bu bağlamda söz konusu rapor, NATO’nun 2022 Stratejik Konsepti ile 2023 Vilnius ve 2024 Washington Zirveleri kararları doğrultusunda ele alınmıştır. Ancak raporun içeriği, ülkemizin mevcut hükümetlerinin dış politikasıyla yakından uyumlansa dahi ne temsil ettiğim Meclis ve ülkemizin kurumsal belirlenmiş iradesi ile bir bağ kurmak sağlıksızdır" dedi.
LEVENT GÜLTEKİN’DEN UTKU ÇAKIRÖZER’E TEPKİ!
Gazeteci Levent Gültekin, CHP’li Utku Çakırözer’in NATO’ya sunduğu İran raporunun Türkiye’yi İsrail eksenine sürüklediğini belirterek, “Bu metin sadece bir görüş değil, muhalefeti bağlayan bir sorumluluk” sözlerini sarf etti.
Gültekin, “NATO, İran'ın bölge için tehdit olduğunu, İran'la ilgili politikalarda İsrail'in safında bulunmak gerektiğini, Malatya’da bulunan Kürecik radar üssünün NATO'ya kullandırılmasının çok önemli olduğunu, NATO'nun Irak'ta çok önemli işlevler gördüğünü ve kalıcılığının ve sayısının artırılması gerektiğini, İran'ın terbiye edilmesi gerektiğini uzun uzun anlatan bir rapor hazırlıyor. Altında da CHP’li bir vekilin imzası var. Bu, sadece kişisel değil, kurumsal bir sorumluluk doğurur” ifadelerini kullandı.
“TÜRKİYE SIRANIN KENDİSİNE GELDİĞİNİ BİLMELİDİR”
Gültekin, Türkiye’nin dış politikada bağımsız bir çizgi izlemek yerine, Amerika ve İsrail eksenine kaymasının ülke çıkarları açısından büyük riskler taşıdığını belirterek, “Türkiye eğer İsrail'in politikalarına bir şekilde İsrail olmasa bile Amerika olacaktır orada Türkiye gibi ülkeler zorda kalmasın diye Amerika müttefik olarak muhtemelen ben savaşıyorum diyecek ve destek verin diyecek. Türkiye, bu işlerin bir parçasına dönerse sıranın kendisine geldiğini bilmelidir. Suriye'de Amerika Türkiye'nin eliyle Suriye'yi dağıttırdı. Tamamen orada Türkiye'yi kullanarak Suriye'yi paramparça ettirdiler. Şimdi İran meselesinde nasıl bir rol yükleyecekler onu henüz bilmiyoruz ama Türkiye'de zerre kadar akıl varsa asla bu işlerin bir parçasına dönüşmemeli. Peki direnebilecekler mi? Bu ekonomiyle zor. Yani Trump dönüp de Türkiye'ye “Sen neyine güveniyorsun da hayır diyorsun” dediklerinde hayır diyebilecek Türkiye'nin takati yok” dedi.
CHP İzmir Milletvekili Atila Sertel, ise konuyla ilgili yaptığı açıklamada,"ABD emperyalizminin ilişki kurmadığı, tehdit etmediği, işgal etmediği, yönetimine müdahale etmediği hiçbir ülke yok dünyada. Emperyalizmin yönetmesine karşıyım. Komşumuzla ilişkiler çerçevesinde de, Amerika'nın müdahalesinin yanlış olduğunu düşünüyorum" dedi.
“NATO ÇOK AÇIK VE NET AMERİKA’NIN HİZMETİNDE”
Sertel, açıklamalarının devamında şunları söyledi, “Her ülke kendi iç yönetimini kendisi idare etmeli. Ama ne yazık ki bu gördüğünüz gibi... ABD kendini dünyanın patronu ilan etmiş, her yere müdahale etmeye yetkili sayıyor. Tüm insanları felakete sürüklüyorlar. Bir yandan silah, uçak, bomba üretip satıyor, savaşı körüklüyorlar. Ellerindeki silahları satmaları için dünya halklarının savaşması lazım. Emperyalizm dünyayı bu kısır döngüde yönetiyor. NATO da çok açık ve net Amerika'nın hizmetinde.
NATO'ya karşı olup olmamak da önemli değil, o bir ittifak. Ülkelerin kendi güvenliğini sağlamak için kurulmuş bir teşkilat. Öte yandan Amerika'nın bu konuda müdahalesi çok açık ve net. NATO da tabii ki en büyük destekçisi oluyor. Ancak NATO'ya girip girmeyeceğine ülkeler kendisi karar vermeli. Asıl emperyalizmin saldırganlığına dur demek lazım, binlerce çocuk öldü. Dünyadaki bütün yönetimler böyle düşünmeli.”
“NE RUSYA İLE NE İRAN İLE EBEDİ DÜŞMANLIĞIMIZ OLAMAZ”
CHP’nin Balıkesir Milletvekili olan Namık Havutça ise, bölgemizdeki komşu devletleri düşmanlaştırıp kutuplaştırmak yerine Türkiye olarak barışı destekleyici politikalar uygulamamız gerektiğinden bahsetti. Havutça, “Ne Cumhuriyet Halk Partisi ne de Türkiye, NATO’nun bölgedeki tetikçisi haline getirilemez. Bu durum kabul edilmez. Bu coğrafya bizim kaderimiz. Ne Rusya’yla ne İran’la ebedi düşmanlığımız olamaz” dedi.
Havutça, açıklamasının tamamında şunları söyledi, “Bizim misyonumuz İran’ı düşmanlaştıracak, kutuplaştıracak bir politika değil, tam aksine bölgesel barışı destekleyici bir politika olmalıdır. Ne Cumhuriyet Halk Partisi ne de Türkiye, NATO’nun bölgedeki tetikçisi haline getirilemez. Bu durum kabul edilmez. Bu coğrafya bizim kaderimiz. Ne Rusya’yla ne İran’la ebedi düşmanlığımız olamaz.
Bizim bölgesel dengeleri ve barışı sağlayacak, kutuplaşmadan uzak raporları öncelememiz gerekiyor. NATO’nun genişlemesini savunan bir çizgi ve NATO’nun hamisi gibi bir tutum CHP’nin dış politikasıyla örtüşmez, bu nedenle de kabul edilmez. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi'nin böyle bir misyonu yok.”