Haber: Halil Yatar / Kameraman: Eylem Ladin Değer
(MERSİN) - İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Mersin'de düzenlenen "Birinci Vazifen" mitinginde konuştu. Dervişoğlu, "Biz F16, F35, S400 meselelerine dair soruları soran bir partisiyiz. Filistin, Gazze, Kıbrıs, Mavi Vatan konularında ne olduğunu merak edenleriz. Suriye'nin kuzeyinde YPG-PYD varlığı ne olacak diye sorgulayanlarız. Heybeliada Ruhban okulu açılacak mı, Fener Patriği ekümenik mi olacak sorularını soruyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın söylediklerinin ülkemiz açısından bağlayıcı olduğunu, Trump'ın sözlerinin ise kongre ve senato denetimi altında olduğunu biliyor ve parlamenter demokrasi istiyoruz. Bizim için meşruiyet Türk milletinin yüreğinin attığı Mersin meydanıdır" dedi.
Mitingde Dervişoğlu'ndan önce partinin tüm kurmayları biri biri sahneye çağrıldı. Daha sonra Ülkü Ocakları eski Genel Başkanları Alişan Satılmış ve Hakan Ülser alana getirildi. Dervişoğlu sahneye çıktığında ise vatandaşlardan "Ne mutlu Türküm diyene" ve "İktidara doğru Dervişoğlu" sloganları yükseldi. Bu sloganları duyunca Dervişoğlu, "Bu sloganı sevdim. Ben sizlerden yüzde 10'ları, 15'leri istemiyorum. Öncelikle 30'ları, 40'ları, daha sonra da bu ülkeyi yönetecek yüzde 50'yi talep ediyorum" şeklinde yanıt verdi.
Selamlaşmanın ardında Dervişoğlu genel anlamda şunları ifade etti:
"Rantın yollarını değil, kalkınmanın yollarını ve engellerini onlar yapacak. Bu çocuklarımızı sevgi ve bilgiyle yetiştirecek olanlar yine onlar. Adalet terazisini düzeltecek olanlar da. "Yüce Türk milleti adına', Türk'ün onurunu temsil edecek olan bu kardeşlerim olacak. Haramdan korkan, kuldan utanan, şeffaf ve adil olan tüccarlarımız, çiftçilerimiz ve sanayicilerimiz bizim. İyi yanımız, cesur yanımız ve yarınlarımız, onlardır! Anadolu'yu yeniden inşa edeceğiz. Kurumuş tarla ve sahipsiz ovalarımızı yeniden yeşerteceksiniz.
Benim görevim, bu insanlarımızı vatanla buluşturmaktır. Ocaklarımızı yeniden ısıtmak. Bu cevher bizde var. Bu imkanlar bizde mevcut. Torosların, Çukurova'nın hiç sönmeyen ocakları işte bu kalplerde ve gözlerde mevcut. Bırakmayacağız. Azalmayacağız, inadına çoğalacağız. İyiliği ve cesareti bu çatıda buluşturacağız. Vatanımıza borcumuz ve birinci vazifemiz bu. Burası zengin bir ülke. İmkanları, kaynakları ve ekonomik potansiyeli yüksektir.
Açlık sınırının 30 bin lirayı aştığı ve yoksulluk sınırının 90 bin liraya yaklaştığı bir ülkede 22 bin lira asgari ücret ve 15 bin lira emekli maaşı bu millete reva görülemez. Bizim yönettiğimiz Türkiye'de açlık sınırının altında bir asgari ücret ve asgari ücretin altında emekli maaşı olmayacak. Hakları gasbedilmiş emekçilerimizin ve emeklilerimizin haklarını sonuna kadar savunacak ve teslim edeceğiz. Şimdi bazıları bana "bekara eş boşamak kolaydır" diyecek, ben de onlara aslında bu ülkeyi yönetmenin kolay olduğunu söyleyeceğim. Çalınmazsa, çırpılmazsa, israf edilmezse bu topraklar üzerinde yatağa aç giren çocuk, tenceresini kaynatan emekli kalmayacaktır.
Günahlarının kefareti ahirete kalmayacak
Kardeşlerim, o kadar doymaz, o kadar yetinmez haldeler ki, hiçbir yetki bunlara yetmiyor. Milletin tercihlerine aldırmıyorlar, uyarılara kulak vermiyorlar, eleştiriler umurlarında değil. Ama bilmekteler ki, "Yeter artık" diyenlerden korkuyorlar. O kadar çok korktukları için "Hürriyet" diyen, "Cumhuriyet" diyen, "Ne mutlu Türküm diyene" diyenlerden korkuyorlar. Sanıyorlar ki, "başarılıyız" dediklerinde, beceriksizlikleri gözden kaçacak. "Yaptık, ettik diye reklam yaptıkça" o kumdan kaleler ayakta kalacaktır. Seçimle kazanamadıklarını gasp ettiklerinde, muzaffer olacaklar, eğip bükerek adil olacaklar.
Ve sanıyorlar ki, bu memleketin başına kendilerini kayyum gibi atayınca, devirleri daim olacak. Buradan Mersin'den söz veriyorum: Ben Müsavat Dervişoğlu, korktukları her şeyi başlarına getireceğim. Günahlarının kefareti ahirete kalmayacak. O hüküm verilecek, altında da Türk milletinin mührü olacak.
Kendimizi bir anda Suriye iç savaşının ortasında bulduk
İktidarları 25 yaşındadır, Mustafa Kemal'e bile nasip olmayan, Turgut Özal'ın, Süleyman Demirel'in bile göremediği 25 sene. 10 senesi Avrupa Birliği masalları, demokrasi, insan hakları ve şeffaflık derken, Cumhuriyet diyen herkese "monşer" demediler mi? Sonra da herkesle kavga etmediler mi? Bugün hazine bakanı dört yanda kredi arıyor, köprüleri satışa çıkarıyor. Kamu bankalarının hisselerini satmak için müşteri arıyor. İşte bunlar, bu çakma kabadayılıkların sonuçlarıdır. Sonra bir gün aniden kendilerine kardeşim dediklerine, katil demeye karar verdiler. Kendimizi bir anda Suriye iç savaşının ortasında bulduk. Mersinliler, 14 yıllık savaşın Türkiye'ye bilançosunu iyi bilir. Nüfus dengeleri alt üst oldu. Ortada ne sınırlar kaldı ne de sınır güvenliği. 14 yıl boyunca, kahraman ordumuz defalarca operasyon yaptı. Ancak iktidar, burnumuzun dibinde on binlerce teröristin yıllarca eğitilmesine, donatılmasına ses etmedi. Yıllarca eğitilen PKK, Suriye sınırımızda terörist barındırmaya çalışırken, bunlar da Öcalan canisinin yanında saf tuttular. Sadece seçim kazanmak, bir gün daha o koltuklarda oturmak için Türkiye'yi kutuplaştırdılar.
Netanyahu'yla birlikte düşürdünüz Gazze'yi
Bugün de karşımıza PKK ile müzakere eden, buna da beka için utanç duymadan çıkmayı tercih eden bir yüzsüzlükle çıktılar. Savaş baronları Trump ve Netanyahu'dan aldıkları destekle yine beka diyorlar! İsrail diyorlar, savaş çıkacak diyorlar. Peki, İsrail nasıl geldi bu noktaya? 14 yıllık Suriye iç savaşında elinizi tutan mı vardı? Yetkiniz mi yoktu? Gücünüz mü yoktu? Diplomatiniz mi yoktu? Şimdi de utanmadan, "Gazze düşerse, Ankara düşer" diyorlar. Gazze düştü arkadaşlar, düştü! Siz düşürdünüz onu, siz! Gazze'yi, Las Vegas yapma hayalleri kuranlarla soykırımcı Netanyahu'yla birlikte düşürdünüz. Bombalayıp yok eden, yakıp yıkana sadece seyrettiniz.
Türkiye'yi yakacak ateşi mi harlıyorsunuz
Şimdi de terörsüz Türkiye ambalajıyla; ahlaksızca hareket ederken Apo canisinin aklını, "devlet" aklı diye kabul ettirmek istiyorlar. Evlatlarımızın katillerini, o katilleri kutsayanları bağrımıza basalım istiyorlar. Öyle yağma yok! Hangi devlet, kendine 50 yıl silah çeken bir caniyi muhatap alır? Hangi devlet, 40 bin kişinin katilini kabul eder? Hangi devlet, aklını, eylemlerini, liderlerini çoktan taşımış bir terör örgütünün silah bırakma masallarına inanır? Türkiye'yi yakacak ateşi mi harlıyorsunuz? Türkiye'yi yakmaya yeminli bölücüleri mi tanımıyorsunuz? Hangi tarafıdır bu?
Size Ankara'yı düşürtmeyeceğiz
Ankara düşmesin demişsiniz! Akıl, izan fukaralarına bakın. Kullandıkları dile, midelerindeki iştaha bakın! Meşreplerindeki genişliğe bakın! Siz çok iyi bilin, o efendilerinize anlatın: Size Ankara'yı düşürtmeyeceğiz. Mersin'i, Bursa'yı, Samsun'u, bu Anadolu'yu bu vatanı size yedirtmeyeceğiz. Ankara düşmeyecek, siz düşeceksiniz! Cumhuriyeti yıkamayacağız. Türk milletini böldürmeyeceğiz. 1.5 senedir, tüm bu olan bitenleri önceden anlatıyorum. Ülkelerimizin kuruluş felsefesine yönelik saldırılara direniyoruz. Görevde olan, asker-sivil her düzeyde devlette olan insanlara, iyi niyetlerinizi kötüye kullanmalarına izin vermemeleri için uyarılarda bulunuyorum. Aynı işi, aynı şekilde yaparak farklı sonuçlar bekleyenler, beklenmemelidir. Sonuçları hepimiz için çok acı ve üzücü olacaktır. Bu nedenle kimse bizden herhangi bir şantaj siyasetinin altına girmemizi beklemesin. Ne içeride ne de dışarıda hiçbir tertipten korkmuyoruz. Derimiz kalın, bit ısırığı işlemez. Denemek isteyenlere de, "halep oradaysa, arşın buradadır" diyoruz.
Türk milletinin geleceğini karartacak tohumların ekildiği bir sürece, Cumhuriyet devletinin tasfiyesiyle sonlanacağı belli olan bir sürece kimse oturmamızı beklemesin dedik. Bu işin peşrevini oluşturduk, asıl mesele anayasadır dedik. Dertleri Türklük, dertleri Atatürk dedik. İşte bugün, her şey, herkesin gözü önünde oluyor, "İmralı canisi Meclis'e gelsin" diye çıkılan yolda, şimdi Meclis onun ayağına gitsin deniyor. Soruyorum, bizim buna karşı durmamız mı vatan görevidir? Yoksa onların bu delirmelerine omuz vermeleri mi? Türkiye, hangi savaşı kaybetmiştir ki terörden müebbet almış bir katille müzakere etmektedir? İktidar, neye itilmiştir, neye zorlanmaktadır da fiilen ortadan kalkmış bir terör örgütünü, derisini çoktan değiştirmiş bir yılanın kabuğunu, "terörsüz Türkiye" diye pazarlamaktadır?
Türkiye'nin meseleleri ve Türk milletinin bekasının geçtiği sınırlar bellidir. Bu olanlar, kimin meselesi ve kimin bekasıdır, ben söylesem; bunlar bir beşinci kol faaliyetleridir. Ama asıl tehdit, bu faaliyetlerin devletin içerisine sızmış bir grup tarafından yönetilmesidir. Kabuklara, maskelere, deri değiştirenlere bakarsanız, bunun ne anlama geldiğini görürsünüz. Türkiye'nin 200 yılda, tırnaklarıyla kazıdığı, demokrasiyi, hukuk devletini, Cumhuriyeti yok edilmektedir. Bizim hatamız, bir iki adım ötesini söylemekse, bilin ki ben milletime görünür olan acı gerçekleri söylemekle mükellefim ve bundan asla vazgeçmeyeceğim. Türkiye'ye hanedancılık zokası yutturmak isteyenler var. Türkiye'ye dikta gömleği giydirmek isteyenler var. Türkiye'de demokrasiyi tabutla gömmek isteyenler var. Kısaca Türk milletini, millet olmaktan çıkarıp kabileleştirmek, tebalaştırmak ve kullaştırmak isteyenler var. İşte bir kavga edilecekse, bu kavganın odağı budur. Bu kavgayı edeceğiz, Cumhuriyeti yok etmelerine izin vermeyeceğiz.
Saraydan, partiler dizayn ediliyor
Yerel seçim bittiğinden beri, kazanamadıklarına çökme ve elde edemediklerini gasp etme alışkanlığını edindiler. Bu konuda hep ilkeli durduk, ilkeli davrandık! Türkiye, bir kayyum siyasetiyle yönetilemez dedik. Türkiye, iktidar partisinin keyfi olsun diye danışman, müteahhit, siyasetçi, mafya, çete ve sahte cemaat ilişkileri kurularak yönetilemez dedik. Bunu artık sadece bir rant aracı olarak değil, aynı zamanda bir şantaj malzemesi olarak kullanıyorlar. "Ya çökertirim ya da rozetini değiştir" diyorlar. Bu eşkıya yöntemidir, bir çete yöntemidir. Bu bir şantaj siyasetidir. İşte bu şantaj siyasetiyle Türkiye'de yargı siyasete, siyaset de yargıya yasaklanıyor. Saraydan, partiler dizayn ediliyor. Milletimizin dövizleri, rezervleri de kendi çıkardıkları yangına su gibi dökülüyor.
Sonrasında yangını söndürecek uçağı, okullara sabun koyacak kadar para bulamıyorlar. Koca bir eylül ayını geride bıraktık. Milyonlarca evladımız okula başladı, üniversiteye kayıt yaptırdı. Kim el uzattı onlara? Boğazından kesip çocuğunun okul taksitini ödeyen, kursta yollayan, yurt, ev tutan ailelere kim sordu nasılsın diye? Kimse… Hiç kimse sormadı. Hiçbirimizin çocuğunun yoksulluğu, yoksunluğu, hayalleri, umutları, umutsuzlukları önemsenmedi. Ne sordular biliyor musunuz? "Türk müsünüz, Türkiyeli misiniz?" diye sordular. Çünkü Kandil onlara haber yolluyordu. Hepsi onlara öğretilen yolda gidiyor, kimi yağmadan payını bekliyor, kimi şantajdan masadan kalkamıyor.
Türksüzleştirilmiş bir Türkiye'ye müsaade etmiyoruz
Kitabın ortasından konuşayım: Bugün iktidar partisi içinde, muhalefette ve diğer partilerde bulunan ya da olan biteni kenardan endişeyle izleyen akıl sahipleri, bu işte bir yanlışlık var diyor; bu böyle gitmez diyor; Türkiye'de artık bu da olmaz, olamaz diyenler, o zincirlerinizden kurtulun artık. O zincirler, Türk istiklal ve hürriyetine vurulmuş zincirlerdir. Ne kadar çok çözersek, o kadar çok yol alırız. Yakamızdaki hangi rozet ay-yıldızdan daha değerlidir? Hangi parti binası Türk vatanından daha kıymetlidir? Hangi siyasetin amacı, bu aziz milletin refah içinde yaşamasına göre yüksektir? Artık kafalarınızı, gömdüğünüz kumlardan çıkarın! Bu fırtınada ayakta kalamayız. Türkiye, tek adamlardan kurtulmak için bir siyaset güdülecekse bu iş olur. Kimse sanmasın ki çivi, çiviyi söker.
Türkiye, keyfiyetle idare edilmekten kurtulacaksa bu iş olur. Keyfiyet, keyfiyetle ikame edilemez. Türkiye, kutuplaşmadan kurtulacaksa bu iş olur. Kutuplaşma tahkim edilerek bir yere varılmaz. Türkiye, zehirli kafalardan, icraatlardan, hiziplerden arınacaksa bu iş olur. Bir zehir, başka bir zehirle yer değiştirirse, bundan panzehir çıkmaz. Türkiye, iktidarda çatlaklar aranarak, o çatlaklarda çiçek filizi bitmesini bekleyerek değişmez. Türkiye, her şeye rağmen, her baskıya rağmen, her fitneye rağmen bir arada kalan birleşik bir muhalefetle değişir, ancak böyle kurtulur. Biz partiyi devletle, devleti sarayla birleştirmeye çalışanlara karşı, egemenliği yine ait olduğu yere, millete vermeye çalışanlarız. Biz, Meclissiz bir siyaseti, Cumhuriyetsiz bir demokrasiyi reddediyoruz. Türksüzleştirilmiş bir Türkiye'ye müsaade etmiyoruz. Ve ne olursa olsun, evlatları aç yatarken, gırtlağına kadar tok ama doymayan bu iktidarı değiştireceğiz. Zoru kolay edecek bizden yana ne varsa yapacağız. Korkuyu cesaretle, kötülüğü iyilikle yeneceğiz.
Bizim için meşruiyet Türk milletinin yüreğinin attığı Mersin meydanıdır
Uluslararası görüşmeleri sadece ticaretle sınırlı saymıyoruz, 70 milyar metre küp sıvılaştırılmış gaz ve 300 uçak almayı taahhüt edenlerden değiliz. Biz, F16, F35, S400 konularını sorguluyoruz. Filistin, Gazze, Kıbrıs, Mavi Vatan konularında ne oldu merak ediyoruz. Suriye'nin kuzeyinde YPG-PYD varlığı ne olacak diye sorguluyoruz. Heybeliada Ruhban okulu açılacak mı, Fener Patriği ekümenik mi olacak kaygılarını taşıyoruz. Ayrıca biz, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın her sözünün ülkemiz açısından bağlayıcı olduğunu biliyoruz ama Trump'ın sözlerinin yerine gelmesi için kongrenin ve senatonun denetimine tabi olduğunu da biliyoruz. Bizim için meşruiyet, Türk milletinin yüreğinin attığı Mersin meydanıdır. Buradan yükselen ses, Türk milletinin gür sesidir. Burada birleşen gönüller, Türk milletinin yüce gönülleridir."