Demirtaş hapisteyken Kürtlerin duyguları nasıl değişiyor?

Demirtaş hapisteyken Kürtlerin duyguları nasıl değişiyor?

KSC Başkanı İbrahim Reha Ruhavioğlu, Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nda önemli değerlendirmelerde bulundu.

(TBMM) - Kürt Çalışmaları Merkezi (KSC) Başkanı İbrahim Reha Ruhavioğlu, Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nda yaptığı konuşmada, "Demirtaş hapisteyken Kürtlerin süreç lehine duygularının pozitif yönde harekete geçmesi zor" ifadesini kullandı.

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un başkanlığında bir araya gelen komisyon, düşünce ve araştırma merkezlerinin temsilcilerini dinliyor.

Kürtlere dair durumu değerlendiren Ruhavioğlu, Türkler ve Kürtlerin bu süreci nasıl anladıkları ile ilgili kaygı ve beklentilerini paylaştı. Ruhavioğlu, söylemlerini şu şekilde sürdürdü:

"Kürt meselesinde elbetteki Türkiye’de ilk kez böyle bir süreç yaşanmıyor ancak dönüp baktığımızda sanırım kimse böyle bir çatışmanın yaklaşık 45 yıl süreceğini de beklemiyordu. En az üç kuşağı içine almış bir şiddet dönemi, üç kuşağın tamamına büyük bir bilanço biriktirmiş vaziyette ve bütün yük, bugün yaşayan kuşakların omuzlarında duruyor. Son 40-50 yılda yaşanan dönüşümler Kürt toplumunu da etkiledi ve göç dalgasıyla başlayan bu devinimin sonunda Kürtler modern dünyaya entegre olma çabası içine giren bir topluma dönüştü. Bu da silahlı mücadele yönteminin giderek Kürtler için zayıf bir seçenek olması gibi bir sonuç doğurdu. Son birkaç yılda Kürt toplumunda örgütün silahlarını bırakmasına kategorik desteğinin yükseldiğini görüyoruz. Dolayısıyla bu süreç, bir sosyolojik zeminin üzerine oturuyor. Kürtlerin Kürtlükleri ile ve Türkiye ile nasıl bir aidiyet bağı içinde olduklarını daha yakından bakmanın, dönüşümü daha yakından görmenin önümüzü açacak bir mesele olduğunu düşünüyorum.

Artık ortada güçlü ve Türkiye’ye güçlü bir aidiyet hissi var. Dolayısıyla bu iki olguyla hareket etmenin önemli olduğunu düşünüyorum ve görebildiğim kadarıyla bugüne kadar bu ikilinin bir çelişki değil, belki tamamlayıcı bir bileşke olabileceğini ifade edenlerden biri de Selahattin Demirtaş. "Kürtler Kürtlüklerinden vazgeçmeden Türkiye’nin bir parçası olabilirler, bunun potansiyeli var" diyor. Türkiye’de güçlü bir Kürt kimliği oluşuyor. Bu süreç, güçlü bir Kürtlüğün ve Türkiye’ye aidiyetin pekiştiği bir süreç olabilir. Böyle bir sürecin olabilmesi için de süreci güçlendirecek adımlara ihtiyaç var. Kürtlerin sadece üçte biri devlet nezdinde Türklerle Kürtlerin eşit olduğunu düşünüyor. Dörtte üçü Kürtlerin sık ya da zaman zaman ayrımcılığa uğradığını düşünüyor. Kürt toplumunda süreç yaklaşık üçte birle başladı ve yüzde 80’lere geldi. Türklerde de sürece destek yüzde 40‘larda başlamıştı bugün yüzde 60‘ları aşan bir noktaya ulaşmış durumda. Süreç boyunca duygular hiç hareket etmemiş. Duygular desteğe eşlik etmiyor. Bu sebeple sürecin başarılı olacağını düşünenlerin oranı destekleyenlerin oranının çok altında, yüzde 50’leri bulmuyor.

Türklerin kaygıları kabaca örgütün silah bırakmayacağı, muhalefete baskıyla iç cephenin tahkim olamayacağı ve sürecin siyasi bir ajandasının olduğu gibi endişelerden oluşuyor. Kürtler, bu süreçte Kürtlerin haklarının konuşulmadığı kanaatinde ve süreç başladıktan sonra Mardin ve Van’a kayyum atanması ve bu kayyumların hala görevde olması çok ciddi bir güven sorunu teşkil ediyor. İmamoğlu gibi güçlü bir siyasetçinin hapiste olması, Ahmet Özer’in kent uzlaşısı sebebiyle hapiste olması sürecin doğal çıktısı olacak demokratikleşmenin gelişmesiyle ilgili Kürt toplumuna kaygı veriyor. Selahattin Demirtaş’ın hapiste olmaya devam ettiği bir toplumda Kürtlerin süreç lehine duygularının pozitif yönde harekete geçmesi zor görünüyor. Örgütün silah bırakmakta olduğuna Türk toplumunun ikna olması, muhalefeti hedef alan yargılamaların siyasi niyetlerden ve görüntüden uzaklaşması, kayyumların geri çekilmesi, başarısıyla da mahpusluğuyla da Kürtlerin siyasete katılımımın temsil aktörü olan Selahattin Demirtaş’ın serbest kalmasının önemli eşikler olacağı kanaatindeyim. Eğer bu süreçte toplumlar arası bir müzakere masası kurulacaksa Türk toplumunun hassasiyetlerini ve Kürt toplumunun da taleplerini merkeze alacak bir buluşma, anadili konuştuğumuz bir masayla daha kolay olabilir gibi bir şey söylüyor bize."

Ahmet Tarık Çelenk'ten önemli uyarılar

Ekopolitik Kültür, Eğitim ve Araştırma Vakfı (EKEAV) Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Tarık Çelenk de şu hususlara dikkat çekti:

"Kobani, Süleymaniye, Erbil'de daha farkına varmadan kırabileceğimiz bir kalp, iç ve dış ortak geleceğimize zarar verebilir. Kürt sorunu, aslında gerçek bir Orta Doğu problemidir. Türkiye, kendi Kürtlerinin sorununu çözerken, dış akrabalara yönelik kapsamlı ve yumuşak bir siyaset geliştirmek zorundadır. Bu, Türkmen kardeşlerimizin güvenliğini sağlama adına da doğru bir tutumdur. Ortadoğu Kürtleri, ulus devlet modelinden ziyade, refahı önceleyen Avrupa Birliği benzeri yapıları tercih etme eğilimindedir. Bu durum, Öcalan'ın demokratik konfederalizm tezine benzemektedir. Kürt sorununun toplumda yeterince anlaşılamamasının sebeplerinden biri de Balkan ve Kafkas göçmenlerinden gelen tarihsel zorlukların oluşturduğu yerleşik Kürt vatandaşlarımıza dair empati eksikliğidir. PKK'nın zaman zaman gündeme gelen silah bırakma haberleri, sürecin teknik olarak başarıya ulaşabileceği ihtimalini gösterebilir fakat üçüncü bir dondurucu sürecin başlaması, bugünkü dış konjonktür nedeniyle ülkemiz açısından oldukça zorlayıcı olabilir. Olağanüstü haller gündeme gelebilir ve bu durum sınır güvenliğimizi riske atabilir. Son 20 yılda, siyasi irade bu meseleye cesur ve ciddi adımlar atmıştır. Ancak, 200 yıllık reform süreleri çatışmalarla sonuçlanmış ve ortak aidiyet duygumuzu zayıflatmıştır. 2013'teki çözüm süreci, aslında çatışmayla sonlanmayabilirdi. Sorun, her çözüm girişiminde etnik bilincin yüceltilmesi ama ortak aidiyet bağının aynı ölçüde güçlenmemesi ile ilgili."

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.