İzmir Barosu, 2024 yılı Ağustos ayında Bayraklı'da meydana gelen büyük orman yangınlarının ardından 375 hektarlık alanın imara açılmasına ilişkin Cumhurbaşkanı kararının iptali için açılan davada, Danıştay'ın 180 bin TL'lik bilirkişi ve keşif ücreti belirlemesine sert tepki gösterdi. Baro yaptığı açıklamada, bu kararın sadece ekonomik bir külfet değil, aynı zamanda Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün ve 56. maddesinde korunan çevre hakkının ihlali anlamına geldiğini vurguladı. Açıklamada, 8903 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı'nın iptali için açılan davada, yanan ormanların yerine yeni orman yetiştirilmesi yükümlülüğüne ve ilgili çevre mevzuatına aykırılık olduğu gerekçesiyle kararın iptalinin talep edildiği belirtildi. Danıştay 8. Dairesi'nin, keşif ve bilirkişi incelemesi için 180.000 TL'lik ücret talep etmesinin, adalete erişimi engellediğini savunan İzmir Barosu, bu bedelin 10 gün içinde yatırılmaması halinde dosya üzerinden karar verileceğini ifade etti. İzmir Barosu, doğa koruma davalarının kamu yararı için açıldığını, çevre davalarında önceliğin kamu yararını sağlamak olduğunu ve bu davada olduğu gibi doğa, kültür ve imar konularında oluşabilecek zararları engellemeyi amaçladığını belirtti. Baro, benzer dava masraflarının dayanışmayla karşılanmaya çalışıldığını ancak mahkemelerin talep ettiği yüksek keşif ve bilirkişi ücretlerinin ve davaların reddi halinde ortaya çıkan karşı vekalet ücretlerinin, Anayasa'nın 36. maddesiyle güvence altına alınmış hak arama özgürlüğünün önünde engel oluşturduğunu dile getirdi. Bu durumun adaleti herkes için erişilebilir olmaktan çıkardığını savunan İzmir Barosu, dünyada çevre haklarının ve doğanın korunmasının bir yurttaşlık görevi haline geldiğini, Türkiye'nin de Anayasa'nın 56. maddesine göre çevreyi geliştirme ve korumakla yükümlü olduğunu hatırlattı. Avrupa Birliği'nin çevre davalarında 'adil yargılama gideri' ilkesini uygulamasının ve yüksek mahkeme ücretlerinin vatandaşın dava açma hakkını engellememesi için yasal düzenlemeler yapmasının örnek gösterildiği açıklamada, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da yargılama giderlerinin aşırı olmasının dava açma hakkını ortadan kaldırdığı ve adalete erişim hakkının ihlali olduğu belirtildi. Aarhus Sözleşmesi'nin çevreye ilişkin kararlarda halkın bilgi edinme, karar alma süreçlerine katılım ve adalete erişim hakkını uluslararası hukuk normu haline getirdiğinin altı çizilen açıklamada, sözleşmenin yargı önündeki süreçlerin aşırı pahalı olmadan objektif, adil ve hızlı olmasını öngördüğü ifade edildi. Sağlıklı bir çevrede yaşamanın temel bir insan hakkı olduğunu, bu hakkı savunmanın da devletler tarafından kolaylaştırılması gereken bir yurttaşlık görevi olduğunu vurgulayan İzmir Barosu, adaletin satılık olmadığını, çevreyi korumağın bireylerin değil devletin de asli görevi olduğunu belirtti. Mahkemelerin kamu yararı için açılan çevre davalarında yargılama giderlerini makul tutmak ve adil yargılanmayı temin etmekle yükümlü olduğunu belirten İzmir Barosu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun da bu ilkelere işaret ettiğini hatırlattı. Baro, yanan orman alanlarının korunması, alanın yapısına uygun bilimsel yaklaşımla yeniden ormanlaştırılması, yurttaşın doğayı savunma hakkının ekonomik baskılarla engellenmemesi, yargılama giderlerinin hakkaniyetli ve dava konusunun niteliğiyle orantılı olması, Türkiye'nin Aarhus Sözleşmesi'ne taraf olması, çevre davalarında kamu yararının gözetilmesi, bilirkişi ve keşif ücretlerinin makul seviyeye çekilmesi, kamu yararına açılan doğa ve kültür koruma davalarında vatandaşlara yüklenen orantısız maliyetlerle mağduriyete yol açılmaması için devlet tarafından destek mekanizmaları oluşturulması, barolar, meslek odaları ve sivil toplum örgütleri ile birlikte bir sivil dayanışma ağı kurulması ve yurttaşın adalete erişiminin kolektif bir güçle savunulması çağrılarında bulundu.