(TBMM) - CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, Milli Parklar Kanunu'nu düzenleyen yasa teklifi hakkında açıklamalarda bulundu.
Milli parkların geleceği sorgulanıyor
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu, AK Parti Kahramanmaraş Milletvekili Vahit Kirişci başkanlığında toplandı. Gündemlerinde ise Milli Parklar Kanunu ve bazı kanunlarda yapılması planlanan değişiklikler yer aldı.
CHP'li Orhan Sarıbal, bu yasa teklifinin doğanın korunmasını değil, maddi kazançları öncelediğini ifade etti. Sarıbal, şunları kaydetti:
"Turizm teşviklerinden bahsediyorsunuz; "Yeni alanlar açacağız ve bunlar milli park içine alınacak" diyorsunuz. Eğer bir alanı 49 yıllığına kiralayacaksanız, bu durumda o alan özel mülkiyete geçmiş oluyor. Bu düzenlemeler, maalesef korumayı değil, kazancı önceliklendiriyor. Önceden milli parklar içindeki sosyal tesislerin yönetimi bakanlık tarafından yapılıyordu, fakat bu düzenleme ile bunun yerine özel sektör devreye girecek. Eğer ihtiyaç olursa, yeni yapılar dışarıdaki projelere yaptırılacak. Yani kamu, bu süreçten tamamen tasfiye oluyor. Beş bakanlığın yetkileri başka bir kuruma aktarılıyor, o kuruma da yeni yetkiler veriliyor. Ben keşke sadece 175 sayılı Cumhurbaşkanı Kararnamesi'ndeki düzenlemelerle yetinilseydi, o zaman itiraz da olmazdı; artık uygulamada bazı aksamalar olabiliyor, bunlar da çözülmelidir. Av yasasında ise bir af düzenlemesi var. Daha önce yasak avcılıktan ceza almış birine, iki yıl içinde yeniden belge verme süresi tanınıyor. Yani burada her af ve değişim, belirli bir maddi hareketin olduğunu gösteriyor."
Yeni düzenlemenin belirsizlikleri
Sarıbal, teklifteki av ve doğa koruma memurluğunun görev tanımında yer alan "diğer faaliyetleri yürütmek" ifadesinin ne anlama geldiğini sorguladı. Bu bağlamda, doğa koruma memurluğu içinde "diğer faaliyetler" neleri kapsıyor? Ayrıca, bu durumun milli parklarda av turizmi gibi ticari faaliyetlerin önünü açıp açmayacağı tartışılıyor. Avcılık gelirlerinin kuruma aktarılması, doğa koruma kurumlarının kamu yararını sarsma riskini barındırıyor. Yani doğa koruma ve ekonomik çıkarlar arasında bir çelişki yaratıyor.
Bu yasa teklifi, doğa koruma ilkelerini zayıflatıyor. Kamu yararı kavramını esnetmesi, özel mülkiyet ve ticari kullanım yoluyla koruma alanlarının niteliğini tehdit ediyor. Burada, kamu yararını değil ticareti ve ticaretten gelir elde etmeyi hedefliyor; bu bir tercih meselesidir."
Demir: ÇED raporu istememek çevresel yıkıma yol açar
DEM Parti Ağrı Milletvekili Nejla Demir, teklifte koruma statüsü açısından atılacak inşaat ve enerji yatırımları için ÇED raporunun zorunlu olmamasına tepki gösterdi. Demir, bu konuda şu ifadelere yer verdi:
"Sivil toplum kuruluşları, çevre örgütleri, ekolojiyi savunan bilim insanları bu süreçte yer almalıydı. Bu teklif, AKP'nin 20 yıllık neoliberal politikalarının yeni bir dönüm noktasıdır. Doğa, sadece bir rant aracı haline getiriliyor. Hukuk, talanın aracı olma yoluna gidiyor. Bu teklif, doğa koruma yasalarının ruhunu değiştirmekte, 2872 Sayılı Çevre Kanunu, 2873 Sayılı Milli Parklar Kanunu ve 4915 Sayılı Kara Avcılığı Kanunu'nu bir işletme mevzuatına dönüştürmektedir. Bu değişim, doğayı ekonomik bir araç olmaktan çıkarmalıdır.
Teklifte öne çıkan doğa turizmi, ziyaretçi yönetimi gibi kavramlar, ilk bakışta olumlu görünse de gerçekte bu alanların ticari faaliyetlerle dolmasını meşrulaştırıyor. Koruma mantığı terk ediliyor ve işletme anlayışı getiriliyor. Bu teklif, doğa koruma alanlarını turizm, enerji ve diğer yatırımlar için açıyor. Yani doğanın tahribatını yasal hale getiriyor. Korunan alanlar artık yalnızca ticari tesislerle değil, enerji hatları ve altyapı ile de dolacak. Bu yeni yaklaşım, doğa işletmeciliği düzeni olarak adlandırılmalıdır. Koruma statüsü açısından atılacak inşaat ve enerji yatırımları için ÇED raporu zorunluluğunun olmaması, doğa kıyımına göz yummak demektir."
Demir, bu durumun doğayı yalnızca bir ekonomik değer olarak görme anlayışının bir devamı olduğuna dikkat çekti. Gerçek koruma, yatırım kolaylığı ile değil; hukuki denetim, bilimsel ölçütler ve toplumsal katılımla sağlanır. Bu teklif, doğa koruma alanlarını etkin bir yönetim anlayışına kavuşturarak, kamu yararını hiçe saymaktadır. Sonuçta, doğayı piyasa dinamiklerine açarak ekosistemi tahrip eden bir sistemin günü kazanmasına yol açmakta ve doğayı koruma amacını tahrip eden bir model oluşturulmaktadır."