(ANKARA) - Sinop Boyabat Çevre Platformu, Boyabat ilçe sınırlarındaki Boyabat Eti Bakır A.Ş. Bakır Madeni projesinin devam eden ÇED sürecini Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı önünde protesto etti. Yapılan açıklamalarda, "Boyabat’ta devlet, doğanın geleceğini değil, adrese teslim bir ihaleyle bir kişinin zenginleşmesini öncelemiştir. Maden sahası bu şekliyle yalnızca Boyabat halkını değil, tüm Türkiye’ye gıda sağlayan üretim zincirini tehdit etmektedir. Boyabat’ın çevresindeki yaşamı savunan çevre örgütleri olarak, doğayı sermayeye kurban etmeyeceğimizi ilan ediyoruz" vurgulandı.
Çevreciler, siyasi parti temsilcileri ve sivil toplum kuruluşları, Boyabat'taki bakır madeni projesinin ÇED sürecine dair bir basın toplantısı gerçekleştirdi. Hedef, projeye karşı duruşlarını ifade etmekti.
ÇED sürecinin derhal durdurulmasını isteyen grup, "Cengiz elini Boyabat'tan çek" "Maden yaşatmaz, Boyabat maden istemiyor" içerikli pankartlarla tepkilerini gösterdi.
Sinop Boyabat Çevre Platformu adına yapılan ortak açıklamada ise, şu ifadeler yer aldı:
"Eti Bakır A.Ş. Bakır Ocağı, Cevher Zenginleştirme Tesisi, Maden Atığı Depolama Tesisi, Su Alma Göleti, Mobil Kırma, Eleme ve Hazır Beton Tesisi isimli proje, aslında büyüklüğü itibarıyla bir doğa katili proje. 897.97 hektar büyüklüğünde bir alanda kurulması planlanıyor. Etrafında 6 köy ve bu köylerin tarımsal sulaması, Boyabat ilçesinin içme suyu havzasını ve Gökırmak nehriyle birlikte bağlandığı Kızılırmak havzasını da ilk elden tehdit edecek bu projenin hayata geçmesi durumunda 20 yıl boyunca her yıl 9 milyon 250 bin tonu pasa olmak üzere 13 milyon 250 bin ton toprak kütlesi yer değiştirecek. İlk aşamada 250 bin ağaç kesilerek doğa katledilecektir. Orman ekosistemini saf ağaçlardan ibaret gören bu anlayış, bir ormanı yok etmenin bir yaşam alanını ve çevresini yok etmek olduğunu saklar ve lütfedercesine yerine aynı sayıda fidan dikileceğini taahhüt eder. Oysa ki bakırın da içerisinde bulunduğu 4. grup metalik madencilik işletmeleri orman ekosisteminin parçalanmasına, yüzlerce yıllık ağaçların kesilmesine ve biyolojik çeşitliliğin azalmasına yol açmaktadır. Boyabat’ın en önemli geçim kaynağı olan çeltik pirincinin yetiştirildiği Gökırmak havzası ülkesel üretimin yüzde 2’sini üretmektedir. İklim krizinin tırmandığı dünya genelinde su ve gıda güvenliği ve güvenilirliği her şeyin önünde tutulması gerekirken Boyabat’ta devlet doğanın geleceğini değil, adrese teslim bir ihaleyle bir kişinin zenginleşmesini öncelemiştir. Maden sahası bu şekliyle yalnızca Boyabat halkını değil, tüm Türkiye’ye gıda sağlayan üretim zincirini tehdit etmektedir. Bizler, madenciliğe karşı değiliz. Gökırmak havzasında olduğu gibi su havzalarında, tarımalanlarında, zeytin bahçelerinde, kıyı alanları ile koruma alanlarında yapılan madenciliğe karşıyız. Boyabat’ın çevresindeki yaşamı savunan çevre örgütleri olarak, doğayı sermayeye kurban etmeyeceğimizi ilan ediyoruz. Halkın sağlığı, çocuklarımızın geleceği ve doğanın bütünü yerine bir tek şirketin zenginleştirilmesine karşıyız.”
Akın: " Milyonlarca ton suyu oradan almak istiyorlar ama insanlar bulaşık, çamaşır makinelerini çalıştıramıyorlar. Ağır metal kirlenmesi Anadolu'yu zehirli bir çöle dönüştürecek"
CHP Genel Başkan Yardımcısı Zeliha Aksaz Şahbaz da bu tür maden projelerinin nörolojik hastalıklara, doğum anomalilerine ve kansere zemin hazırlayacağını hatırlatarak, şunları söyledi:
“Bin hektara yakın bir alanda orman ve ekoloji kıyımı yaparak gerçekleştirilmek isteniyor bu maden. Fakat bu sadece Boyabat’ın sorunu değil, tüm Türkiye’nin sorunu. Kızılırmak havzasını zehirleyecek bir maden projesi, kabul edilebilecek bir maden işletmeciliği değildir. Bugün bu madenlerle topraklarımız, suyumuz ve yaşam alanlarımız ağır metallerle ve asitle işlenen atıklarla kirleniyor. Dünyada yüz milyonlarca insan ağır metal zehirlenmesiyle karşı karşıya ve temiz içme suyu bulmak dünyanın problemi. Maden yasasıyla, Türkiye’de verilen maden işletme ruhsatlarıyla korkarız kısa bir süre sonra yaşanacak bir alan kalmayacak. Ağır metallerle kirlenen su kaynakları, topraklar bundan yüzlerce yıl sonra hala bu kirliliğin etkisinden kurtulamayacak ve biz, sadece bugün değil, nesiller boyu yaşadığımız bu topraklarda yaşayamaz hale geleceğiz. Nörolojik hastalıklardan doğumsal anomalilere, kansere kadar pek çok hastalığa zemin hazırlayan ağır metal kirlenmesi Anadolu’yu zehirli bir çöle dönüştürecek.”
TEMA Vakfı Çevre Politikaları ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkan Yardımcısı Onur Küçük de “Su krizi, iklim krizi ve gıda kriziyle beraber mutlak olarak korunması gereken alanların maden projesiyle tehdit altında olduğunu görüyoruz. Dosyada eksiklikler var. Bu eksiklikler süreci durduracak mı bilmiyoruz ama hukuki süreç de olacaktır. Bölgeden gelen köylüler var, projeyi istemediklerini beyan ettiler. Umarız ki ÇED süreci bir an önce sonlandırılır" denildi.
Azap'tan halk sağlığını tehdit eden açıklama
Türk Tabipleri Birliği Başkanı Alpay Azap, 4. grup madenler arasında yer alan bakır madeninin halk sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri hakkında konuştu:
"Her gün yeni bir doğa katliamıyla karşılaşıyoruz. Görevimiz, halkın sağlığını korumak ve geliştirmektir. Sağlık, yalnızca iyi bir sağlık sistemi ile kazanılacak bir şey değil. İyi hastaneler ve doktorlarınız olsa bile, insanlar ağır metal soluyorsa ve kirli gıdalar tüketiyorsa kimseyi sağlıklı tutmanız mümkün değil. Bu nedenle, ülkemizi bir maden sahasına dönüştüren ve doğa ile insan kurallarına aykırı olarak gerçekleştirilen madencilik faaliyetlerinin halk ve gelecek nesillerin sağlığını tehlikeye attığını herkesin anlaması gerekiyor. Bu madenlerin ülkemizde daha fazla açılmasını istemiyoruz."