(TBMM) - Türkiye İş Kadınları Derneği (TİKAD) Başkanı Nilüfer Bulut, Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nda önemli açıklamalar yaptı.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un önderliğinde gerçekleştirilen toplantıda, gençlik ve kadınlarla ilgili sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri dinleniyor. İlk oturumda, gençlik örgütlerinden gelen temsilcilerin ardından ikinci oturumda kadın örgütlerinin temsilcilerine yer verildi.
İkinci oturum, Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM), 29 Ekim Kadınları Derneği (29 EKD), Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi, Türkiye İş Kadınları Derneği (TİKAD) ve Hazar Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği temsilcilerinin katılımıyla başladı.
Nilüfer Bulut, derneğin yürüttüğü çalışmaları tanıtmak adına "Ülkemizin geleceğini, çocuklarımızın yarınlarını, bir arada yaşama irademizi doğrudan ilgilendiren konuyu ele almak üzere biz kadınları davet ettiğiniz için sizlere teşekkür ediyor, saygıyla selamlıyorum" diyerek sözlerine başladı.
"Anneleri ağlatan dili bırakıp gerçekten bu barışa katkı sunmak zorundayız"
Bulut, kadınların barış süreçlerindeki rolünün yalnızca temsiliyet olmadığını, aynı zamanda barışın vicdanı, aklı ve sürdürülebilirliği olduğuna dikkat çekti. "Barış, sadece silahların susması değil; adalet sesinin yükselmesi, eşitliğin tesis edilmesi, güvenin yeniden inşa edilmesi demektir. Ve biz biliyoruz ki barışın en kalıcı, en derin kökleri, kadınların emek verdiği, topluma dokunduğu yerlerde filizlenir. Kadın; doğuran, koruyan, büyüten, yaşatan bir varlıktır. Tarih boyunca savaşların, göçlerin, yıkımların ortasında hep kadınlar vardır. Aynı zamanda yeniden inşa eden, toplumları onaran, ayağa kaldıran, saran, kollayan da yine kadınlardır" ifadesini kullandı.
"Kadınlar savaşın değil, yaşamın diliyle konuşurlar"
Dernek olarak toplumsal dayanışma, ekonomik kalkınma ve sosyal barış projelerini tanıtan Bulut, bu süreçte terör tehlikesi altındaki bölgelerde kadınların ekonomik yaşamda varlık göstermeleri için mikro girişim destekleri sağladıklarını belirtti.
Bulut, "Kadın Eliyle Barış" projesi aracılığıyla farklı etnik, kültürel ve inanç kimliklerinden kadınları bir araya getirerek diyalog ve empati odaklı ortak yaşam bilinci oluşturduklarını ifade etti.
Son olarak, Türkiye'nin barışı inşa eden örnek bir ülke olmasının çok değerli olacağını ve Meclis'te kadınların barış süreçlerine katılımını güvence altına alacak yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğini vurguladı. "
Barış politikası yalnızca bir güvenlik politikası değil, bir sosyal adalet politikası haline getirilmelidir. Bu Meclis'te kadınların barış süreçlerine katılımını güvence altına alacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Türkiye, barış diplomasisinde daha aktif bir aktör olmalıdır. Birleşmiş Milletler Kadın, Barış ve Güvenlik inisiyatiflerine daha büyük ve güçlü katkılar sunmalıdır. Bölgemizde, özellikle Orta Doğu ve Balkanlar’da kadın elçileri programları başlatılmalıdır. Kadınların öncülüğünde yürütülecek diplomatik girişimler, Türkiye'nin yumuşak gücünü güçlendirmelidir.
Sadece güvenlik politikası olarak değil, insanlık projesiyle adaletin, eşitliğin herkesin de sağlandığı, cinsiyet ayrımcılığının kalktığı, erkek egemen sistemin dayatılmadığı bir barış süreci biz kadınların beklentisidir. Unutmayalım ki bir toplumun gerçek gücü de gerçekten mutlu, huzurlu, üreten, güvende hisseden kadınlarıyla ölçülür. Kadının sesinin susturulduğu, kadının görüşüne yer verilmediği, kadının önemsenmediği, sadece PR malzemesi ve görüntü olarak öne konulduğu bir yerde asla ve asla ne barıştan söz edebiliriz ne de eşitlikten."